Yaşayacakları alanı adım adım kurarken bizi de bu eve davet ediyor yazar.Adeta o evin daimi bir parçası; sehpada duran bir obje, karanlığa hakim bir abajur, kitaplıkta bir kitap, gramafondaki plak gibi o eve ait hissediyorsunuz kendinizi.Her gün Cecilia gelecek gibi yenilenen vazodaki çiçeklerin kokusu burnunuza ulaşıyor.Çift kişilik serviste, tek kişilik yemek yiyen Bruno'nun karşısına oturup yalnızlığına, bekleyişine, melankoliliğine bir son vermek istiyorsunuz.Bir süre sonra sizde tıpkı Buno gibi, yapbozun son parçasını, Cecilia'yı bekliyorsunuz. Gözleriniz kapıda, kulağınız merdivendeki ayak seslerinde...Ya Cecilia gelmezse? Ya tüm bunlar, tıpkı Cecilia'nın dediği gibi koskocaman bir yanılsama, beynin oyunu ise...O zaman Bruno ne yapar? Beyninde yeni bir sayfa mı açar?
.
İnsan psikolojisi üzerine harika bir kitap okudum.Yazarın döşediği ev, Bruno'nun duygu dünyası, elinin titremesi, gözlerinde ki özlemi gördüm, yaşadım adeta...Aşk ile özlem, bilim ile kurmacayı birbirine harmanlayan bir şaheserdi.Severek ve hissederek okudum.Savaş, doğa, bilim, özlem, aşk...Herşey iç içe ve muzzam bir ahenklikte...Psikolojik gerilim kurgularını sevenler için kesinlikle tavsiye edeceğim bir eserdir.Mutlaka okuyunuz️