Mevlâna’nın coşku ve heyecanı ve aslında şairliği ve gazelciliği, Şems’e olan aşk ve bağlılığının etkisiyle başlamış, bu din âlimi, onun inayetinin ışığında etkileyici bir dile, sıcak bir nefese kavuşmuş ve şair olarak tanınmıştı.
Orada bir ceylan ejderha gibi koşup duruyordu
Kumlar sayısınca aslan onun karşısında değersiz birer avdı
Orada ruhanî bir ihtiyar gördüm, tuhaf
Gözleri kan çanağı, saçları süt misali
Gördüm, o ceylan ansızın o ihtiyara doğru koştu
Felekler birbirinden ayrıldı, sanki bir yanılsama
Kargaşadan kırıldı güneşin ve ayın kâsesi
Çünkü sarhoşların kâseleri oldukça görkemliydi
Bu hali kutlu ruha sordum, dedi ki
Ben kendimde değilim, bilmiyorum, o ihtiyarın fitnesidir
Şems-i Tebrizî, sen bilirsin kendi sarhoşlarının halini
Efendim, kusurum olduysa, âşığım, kendimde değilim
Tahtının önünde yaşlı adam raks eder sarhoşça
Fakat o, ilim deryasıdır, bilgedir, bilgilidir
İlmin eteğini dişleri arasına almış, ama
Aşk kerpeteni onda bir tek diş bırakmamış
Ben âşık pîrin nurundan mahvoldum, pir ise maşukta mahvoldu
O ayna gibi tek yüzlü, bense tarak gibi iki taraflı
Başı dik, yiğit, aşk sarhoşu, fitne koparıcı
Sevgilinin yanında aklı başında, kendi başınayken deli
Görünüşü öfkeli, ruhu sulh içinde, asık suratlı şeker
Ben dünyada böyle yakınlıkta bir yabancı görmedim
Mum mu desem, dilber mi desem, can perver mi
Katıksız ruh mu, servi boylu mu, kâfir mi, canan mı
Mevlâna
Hey Dost, beni kabul ette öyle canımı al, beni sarhoş et, beni her iki cihanın kaygusundan kurtar.
Gönlümde sana ait olmayan neler varsa, ateşe at, yak ta canımı öyle al.