Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

MHP'nin Devletle Bitmeyen Dansı

Şaban İba

MHP'nin Devletle Bitmeyen Dansı Sözleri ve Alıntıları

MHP'nin Devletle Bitmeyen Dansı sözleri ve alıntılarını, MHP'nin Devletle Bitmeyen Dansı kitap alıntılarını, MHP'nin Devletle Bitmeyen Dansı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Saldırgan Cemal Enginyurt adıyla bilinen fındık kurdu
Kongreden sonra Sadi Somuncuoğlu partiden istifa ederek ANAP'a geçti ve 1995 seçimlerinde ANAP'tan milletvekili olarak parlamentoya girdi. Somuncuoğlu daha sonra ANAP'tan da istifa ederek bağımsız kaldı ve Türkeş'in ölümünden sonra MHP'ye döndü. Somuncuoğlu 18 Nisan 1999 seçimlerinde MHP'den milletvekili seçildi ve koalisyon hükümetinde bakan oldu. Somuncuoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP yönetiminin aday çıkarmama tutumuna rağmen adaylığını koydu ve bu tutumundan dolayı MHP milletvekilleri tarafından saldırıya uğradı. Daha sonra da bakanlıktan uzaklaştırıldı.
27 Mart 1992'de MHP kongresini toplayan Sadi Somuncuoğlu bir kongre manevrasıyla MHP'yi MÇP'den ayrı bir parti olarak devam ettirmeyi düşünmüştü. Somuncuoğlu bu girişimiyle uzun yıllardan beri birlikte yürüdüğü Türkeş'le yolunu ayırmaya çalışacaktı. Kendisini destekleyen delegeler ve Ülkü Ocakları üyesi taraftarlarıyla kongre salonuna kapıyı tekmeleyerek giren Türkeş, kongre açılır açılmaz kürsüye yürüyerek konuşmaya başlayacak ve bu fiili durumla MHP'nin de başkanı olduğunu gösterecekti. Böylelikle Türkeş, karizması ve siyasal manevrasıyla MHP'nin MÇP'den ayrı bir parti olarak devam etmesini engellemişti. Bu kongrede MHP'nin feshine, isminin ve ambleminin de MÇP tarafından kullanılacağına karar verilmişti
Reklam
Kendisine Adana ağzıyla "Devlet ağa" denilmesinin nedeni zengin aile çocuğu olması ve çevresindeki insanları mali­-maddi bakımdan desteklemesiydi. O dönemde AİTİA'da okuyan bazı isimler şöyle: Şaban İba, Hüdai Arıkan, Mehmet Demir, Ahmet Türk, Aydın Güven Gürkan, Kemal Kılıçdaroğlu, Bedri Demir, Ali Beyköylü, Bahattin Günel, Haşim Kılıç, Mustafa Karadağ. AİTİA'yı 1971'de bitiren Bahçeli, 1972 yılında okulun sağcı ho­calarından ve kendisine "et kafa Aziz" lakabı takılan iktisatçı Prof. Dr. Aziz Köklü'nün asistanı oldu. Akademik kariyerinde ilerleye­meyen Bahçeli yaklaşık 10 yıl boyunca okulda "Okutman" olarak görev yaptıktan sonra, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler En­stitüsü 'nde tezi kabul edilerek aynı üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Politikası Ana Bilim Dalı'nda asistan öğre­tim üyesi oldu. 12 Eylülcülerin çıkardığı Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) kanununa göre AİTİA'nın Gazi Üniversitesi'nin bir fakültesi haline getirilmesinden sonra da "yardımcı doçent" statüsü kazandı.
Rüzgar Birliği
Azerbaycan' da Halk Cephesi iktidardayken Ermenilerle Karabağ sorunu çıkınca Elçibey Türkiye' den yardım istemiş ve devlet bunu bir şekilde yapmaya başlamıştı. Bu sırada Türkeş Ülkü Ocakları Genel Başkanı İrfan Özcan, daha sonra Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan Atilla Kaya (Kaya Azeri olduğu için özellikle seçilmiştir) ile birlikte iki kişinin daha olduğu 4 kişiyi Elçibey'e gönderdi. Türkeş, bu dört kişiyle şöyle talimat verdi : "Elçibey iktidarı bizim için, Türk dünyası için Türkiye için bir fırsattır. Gidin Elçibey'le görüşün. Size, bir eğitim kampı kurmanız için yer versin. Eğitim kampında gerekli hazırlığınızı yapın. Kampa, Türkiye'den askerliğini komando olarak yapmış arkadaşları götürün. Türk Dünyası ile Türkmenistan ve Özbekistan'daki milliyetçi teşkilatlarla temasa geçin. Oradan gençleri getirip eğitin. Hem teşkilatçılığı öğrensinler, hem teorik ve pratik eğitim görsünler." ... Türkiye'den 35 ülkücü, Halk Cephesi'nden 30 Azeri, Özbekistan'dan ve Türkmenistan'dan da 15 kişi katılmıştı. Kampın adını Türkeş "Rüzgar Kampı" olarak koymuştu.
Peki, Özal'da o teklifi anlayacak kafa mı vardı?
Türkeş, (...) politikasını iki temel konu üzerinde yoğunlaştırıyordu. Biri, PKK savaşı, diğeri de Sovyetler Birliği'nin yıkılışı. 1991 yılında çıkan Körfez Savaşı ve Turgut Özal'ın tutumu da Türkeş'i heyecanlandıracak kadar önemliydi. Bu nedenle Antalya'da elini sıkmayan ve sürekli olarak Türkeş'ten uzak durmaya çalışan Turgut Özal'a mektup yazmaktan kaçınmamıştı. Türkeş Körfez Savaşı sırasında Turgut Özal'la yüz yüze ve gizli olarak görüşmek istemiş, fakat Özal'ın bunu kabul etmemesi üzerine kendisine mektup yazmıştı. Türkeş mektubunda; "ABD güneyden taarruza geçerken, Türkiye'nin de kuzeyden Irak'a girmesi ülkemizin belki de yarım yüzyıl ileri gitmesine sebebiyet verecek derecede önemlidir. (...) Körfez krizi Türkiye için tarihi bir fırsatı ortaya çıkarmıştır. Musul ve Kerkük'ün bizim tarafımızdan alınması çok önemlidir. Bu uğurda gerekli desteği sağlamak için gerekirse el altından, gizlice bu bölgedeki petrol menfaatlerinin bir bölümü ABD ve İngiltere şirketlerine teklif edilmelidir. Özetle yürütmüş bulunduğunuz Körfez politikasının tam başarıya ulaşması için her zaman emrinize amade bulunduğumuzu arz etmek isterim" diyordu.
"Napolyon şöyle diyordu: 'Vandee Savaşı'nı kendimi Katolik yaparak kazandım. Kendimi Müslüman gösterdikten sonra Mısır'a yerleştim. Kendimi Papa'nın nüfuzunu yaymaya taraftar göstererek İtalya'da papazları elde ettim. Eğer Yahudi bir kavme hükmetseydim, Süleyman mabedini yeniden inşa ederdim' Demek ki, lidere bir esneklik tanımalı ve onun her hareket ve demecini doktrinden saptığı yolunda anlamamalıdır. İddia, tekrar, konu seçimi, düşman tespiti, istihbarat, yalan ve isimlerin değiştirilmesi propagandanın önemli kuralları arasındadır. "
Reklam
Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Des­tici'nin Erdogan'la görüştükten sonra tavır değiştirmesi BBP'yi karıştırdı. BBP Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Hakkı Öznur kısa süre önce şöyle bir açıklama yapmıştı: "Dayatılan bu rejim değişik­liğini kabul etmiyoruz. Bu Erdoğanist bir rejim değişikliğidir. Alperenlik oportünizm değil itirazdır ve sisteme muhalifliktir. Askeri vesayete, bürokratik vesayetlere karşı olduğumuz gibi parti vesayetine de, yargı vesayetine de, parti devletine de karşıyız. BBP tarihi boyunca adaletsizliklere, haksızlıklara hep karşı çıkmıştır. Vesayetten ve güçten yana değil, milletten taraf olmuştur. Bugün de yarın da hep böyle olacaktır. Çare otoriterleşme değil, daha fazla demokratikleşme. Açıklık ve demokrasidir." Öznur'un bu açıkla­ması BBP'nin tavrı olarak yorumlanmıştı ve parti tabanı tarafından da benimsenmişti. Ancak partiden gelen "Hayır" açıklamalarının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davetiyle Saray'a giden BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, bu görüşme sonrası "Evet" karan aldığını belirtti. Bunun üzerine parti içinde büyük bir muhalefet başladı. İl başkanları ve parti içindeki önemli isimler, Destici'nin Parti İstişare Kurulu'nda "Hayır" oyu çıkmasına rağmen, Erdoğan'la görüştükten sonra "Evet" oyu vereceğini açıklaması, Parti içinde ciddi bir muhalefete dönüştü.
Seçim öncesinde 24 Nisan 2011de "Farklı ülkücülük" adlı İnter­net sitesinde yayınlanan cinsel içerikli görüntülerinden sonra ara­larında üst düzey parti yöneticileri de bulunan toplam 10 MHP'li milletvekili adayı, evlilik dışı cinsel ilişkilerini ifşa eden kaset görün­tülerinin İnternet'te yayınlanması üzerine adaylıktan istifa etti. Bu büyük şantaj sonrasında herkes MHP'nin baraj altında kalacağını ve AKP'nin oylarını yüksek oranda artıracağı beklentisine girmişti. Bu nedenle 12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinin sonuçlan önem kazanıyordu. 34 yıldan sonra Türkiye'nin "erken" yapılmayan ilk genel seçimi olarak yapılan bu seçimler sonunda AKP'nin üçüncü kez, üstelik oylarını artırarak tek başına iktidar olması totaliter çizgisinin kontrolsüz bir şekilde gelişmesine neden oldu. Seçim sonuçlarına göre AKP %49 oy oranıyla tek başına iktidar olmayı sürdürerek 325 milletvekiline sahip oldu.
20 Ekim 1991 genel seçimlerinde parlamentoya girmek için %10 seçim barajını aşmak zorunda olan MÇP, RP ve IDP (Islahatçı Demokrasi Partisi) arasında bir seçim bloğu oluşturuldu. Bu dönemde CHP ile Halkın Emek Partisi (HEP) arasında da bir seçim ittifakı yapılmıştı. Seçim bloğu fikri önce sağ basında ortaya atılmış, sağın belli başlı aydınlan
Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi' deki Türk Büyükelçiliğine müşavir olarak gönderilen Türkeş, 22 Şubat darbe girişiminden bir hafta sonra Türkiye'ye dönmüştü. 14'lerden bazı arkadaşları ile bir araya gelerek "Huzur ve Yükseliş" adında bir dernek kurma girişiminde iken Türkeş, 21 Mayıs darbe girişimi davasına dahil edilerek 21 Mayıs'ta tutuklanarak yargılandı. 3.5 ay kadar tutuklu kaldıktan sonra 14'lerden Muzaffer Öz.dağ, Fazıl Akkoyunlu ve Rıfat Baykal'la birlikte berat ederek 5 Eylül 1963'te salıverildi. Talat Aydemir, mahkemede değil ama hatıralarında Türkeş'in 21 Mayıs darbe girişimine duhul ettiğini ve bazı görevler üstlendiğini yazdı. Türkeş bu olayla hiçbir şekilde ilgisi olmadığını iddia etti. Oysa "Alpaslan Türkeş'in Liderlik Sırları" kitabının yazarı Aslan Tekin'e göre 10 Nisan 1963'te Ankara'da Dikmen taş ocaklarında Türkeş ve arkadaşları ile Aydemir ve arkadaşları bir araya gelmişler ve Aydemir'le Türkeş baş başa görüşmüşlerdi. Bu görüşmede Aydemir ile Türkeş arasında liderlik sorunu çıkmış ve anlaşamamışlardı. Bu harekatta Aydemir kendisini lider olarak görüyordu. 14'lerin lideri konumunda olan Türkeş, Aydemir'in liderliğini kabul etmemiş ve kendisinin liderliğini dayatmıştı.
25 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.