İncelediğimiz örnekler, Yunan-Roma dünyasında, uzayın gücünden daha üstün bir güç ile, astroloji öğretisine uygun olarak insanların kaderine hükmeden güç arasında bir bağlantı kurma çabalarını gösteriyor. Dolayısı ile, Mitraizmin tanrısının esas çekici özelliği, uzayın düzenini denetleme gücünde yatıyordu.Ancak, bu yeni kozmik tanrıyı çekici kılan bir olgu daha sözkonusu olabilir. Helenistik ve Roma dönemlerinde astral öğretilerin artan önemi, ölümden sonra yaşam kavramını yaygınlaştırmıştı.
Ay tanrıçası Selene "Dünyanın sahibesi ve uzayın yöneticisi" olarak tanımlanıyordu. Güneş tanrısı Helios'a tapınma sırasında "ateşin yorulmaz ışığını kullanan ve büyük kutup ekseni etrafında gururla dönen altın saçlı Helios... dünyayı yıl içindeki dört dönüm noktasından geçiren ve mevsimleri yaratan senin kanunlarındır" diye sesleniliyordu. Böyle kutsal varlıkların sahip olduğu kozmik gücün, kaderi değiştirme etkisine de sahip olduğu, aşağıda bir örneğini göreceğimiz türden metinlerde açıkça vurgulanıyordu. Güneş tanrısının, kader tanrıçasını yönettiği belirtilen metinde "Kutsal asayı gökyüzünde tutan ve yukarıdaki yıldızların merkezi olan sen,... Kader'e hükmeden sen..." ifadesi kullanılmıştı. Bu metinlerde kutup eksenine verilen öneme dikkat edelim, çünkü, presesyon tarafından yerinden oynatılan ve presesyon tanrısının doğal olarak hükmettiği eksen budur. Bu konu ile ilgili olarak, Yunan büyücülerinin yazıtlarında, o anda hangi tanrının bu eksene hükmettiğini öğrenmek amacıyla hazırlanmış iki büyü bulunmuştur. Mitras Duaları adı verilen ve içinde kutup ekseni sembolünün önemli yeri olan bir metni incelediğimizde bu konuya döneceğiz...
Böyle özelliklere sahip bir tanrıya gösterilen dini bağlılığın en iyi örneklerinden biri Apuleius'un (İsa’dan sonra ikinci yüzyıl) Altın Eşek isimli eserinde yer almaktadır. Bu kitabın bir pasajında eserin kahramanı Lucius, İsis Gizemciliği kültüne kabul edilmesinden sonra, "insan soyunun kurtarıcısı" olarak tanımladığı tanrıçayı şu sözlerle över: "Sen/ Kader Tanrıçasının düğümlerini çözebilirsin. Sen, Talih Tanrıçasının tahriklerini durdurabilir ve yıldızların kötü etkilerini yörüngede tutabilirsin. Gökyüzünün tanrıları sana taparlar. Uzayı döndüren sensin. Güneşi aydınlatan sensin. Sen evreni yönetirsin. Cehennem senin ayaklarının altındadır. Yıldızlar senin emirlerinle hareket eder." Lucius'un tanrıça İsis için uygun gördüğü bu nitelemeler, "presesyonun tanrısı" için de kullanılmasını bekleyeceğimiz sözlerdir. Apuleius'un burada, güvendiği tanrıçanın uzayın güçlerini denetleme ve insanlan kurtarma yeteneğine gösterdiği inanç, ilk Hıristiyanlar tarafından da benzer şekillerde dile getirilmişti. İsa'dan sonra birinci yüzyılın ortalarında Tarsus'lu Paul şöyle diyordu: "Anavatanımız gökyüzüdür, kurtarıcımızı da oradan bekleriz... O, bizim zavallı gövdelerimizi kendi muhteşem vücuduna dönüştürecektir, çünkü o, bütün evrene boyun eğdiren gücün sahibidir."
Mitraizmin ortaya çıktığı dönemde, Akdeniz kültürü içinde astrolojinin yaygınlaştığını ve kaderin yıldızlar tarafından belirlendiği inancının giderek toplumun daha geniş kesimlerini kapladığını vurgulamak gerekir. Örneğin, daha önce gördüğümüz gibi, Stoacılar, astral inançları kendi felsefelerine adapte etmiş ve bunu, evrende her olgunun birbiriyle bağlantılı olduğu şeklindeki geleneksel felsefeleriyle uyumlu hale getirmişlerdi. Bu ortamda, yıldızlan yöneten bir tanrının, dünya üzerindeki hayatı da kontrol ettiğini düşünmek doğaldır ve böyle bir tanrı ile özel bir bağlantı, büyük bir gücün sahibi olmak şeklinde algılanmış olmalıdır.
Stoacı düşüncenin konumuz açısından çok önemli üç yönünü belirledik: Stoacıların astrolojiye bağlılığı ve bir tür astral din veya yıldız tapkısının varlığı; Stoacılığın Büyük Yıl tezinde ifade edilen uzun astronomik devirler ve dünya dönemleri; ve doğa güçlerinin kişileştirilerek temsil edildiği allegorik açıklamalar.