Her birimize verilen eğitimin herhangi bir gerçek anlamı olmadı. Bizler entelektüel yaşama karşı sadece ilgisiz olmakla kalmadık, sınıf içinde ve dışında da durmadan oyalanma arayışı içinde bundan kaçtık...Çoğumuz, entelektüel hoşgörüye sahip değiliz; sadece birer ahmağız; sorgulayıcı değil, sadece şüpheciyiz; sofistike değil, sadece ilgisiziz; alçakgönüllü değil, sadece şaşkınız...Ama en kötüsü, bizde hevesten, meraktan, hatta ilgiden eser kalmamış...
Unutmayalım ki. Bilimin her armağanı, kötülüğü artırmak için kullanılabilir....Bizleri ıstıraptan kurtaran mucizevi ilaçlar armağan eden kimya, aynı zamanda bir insanı ömrü boyunca tutsak edecek uyuşturucuyu da sağlayabilmektedir... Kuşatma altındaki bir kente gıda ve antibiyotik yetiştiren uçak, vebadan beter bir dehşet saçmak için de gidebilir bu kente. Bilim hem iyiliğin hem de kötülüğün araçlarını, bunların kullanılacağı amaçların niteliğini belirlemeden, sunuyor bizlere.
Basın kendine karşı dürüst mü? Taşıdığı misyonun soyluluğuna uygun davranıyor mu? Değerini bir ticari işlev düzeyine düşürdüğünde basın özgür müdür? Yazarın varolmak ve yazmak için geçimini sağlamak zorunda olduğu doğrudur; ama o geçimini sağlamak için varolmamalı ve bunu yazma gerekçesi yapmamalıdır. Gerçek bir yazar, hiçbir biçimde eserlerine bir.araç gözüyle bakmaz. Eserleri kendi içinde amaçtır. Eserleri kendisi ya da başkaları için bir araç olmaktan o kadar uzaktır ki yazar gerektiğinde kendi varlığını onlarınkine feda eder... Basın özgürlüğü her şeyden önce, kendisinin bir ticari iş olmamasına dayanmaktadır.
...bu dünyada şahıs zamirinin anlamı o kadar kaybolmuştur ki "ben düşünüyorum," "ben tercih ediyorum," "ben hareket ederim" gibi ifadeler içi boşaltılmış biçimlere dönüşmüştür.