You can find Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Tasavvuf Felsefesi quotes, Muhyiddin İbnü'l-Arabi'de Tasavvuf Felsefesi book quotes, the most impressive sentences and paragraphs on 1000Kitap.
Varlık, bütün tezahürleri belirli şeyler olan bir çeşit belirli sıfat mıdır, yoksa miktar, şekil, renk, zaman, mekan v.b. türünden çeşitli belirleyiciler altında daima farklı bir şekilde belirli niteliklerde kendini gösteren sürekli cevher midir ?
İbnu'l - Arabinin. düştüğünü sandığı= temel hata "S vardır" şeklindeki varlık önermesini "S, e sıfatına sahiptir (e=varlık)" önermesine eşit olarak yorumlamaktan, başka deyişle, varlık önermesini yüklemli gibi ele almaktan doğmaktadır:
Ancak varlık her ne kadar İbnu'l-Arabi ve İşrakiler e göre, şeylerin mahiyetlerinden zihinde ayrılabilirse de, onlarca dış âlemdeki şeylerden ayrılamaz ve onlarla aynıdır'.
ibnu'l-Arabinin Allah'ı Yeni-Eflatuncularınkinin aynı değildir.
Yeni- Eflatunculuk tam anlamıyla bir vahdet-i vucudçuluk şekli sayılmamalıdır.
Bu sisteme göre, âlem, ibnu'l-Arabi'nin ifade ettiği şekilde
Allahla, hattâ Allah' ın bir ciheti ile aynı değil, ancak Allah'dan bir akış
(feyz)'dır. ibnu'l- Arabinin öğretisinde ise, Plotinus'unki gibi, bir akış
(feyz) düzeni bulunmaz; her ne kadar Plotinus'un terminolojisi ile konuşursa
da, hiç değilse gerçekte böyle bir şey yoktur. Mukakkak ki ibnu'l-Arabi'
nin sisteminde Bir'in kendi kendine gelişimi, tezâhürü ve çoğalması na benzer
bir şey -"ilahi Nefes'in. (Öz'ün) görülen nesnelerin suretlerine inmesi"
v.b., v.b,- bulmaktayı z ve bu bir bakıma Yeni Eflatunculuğa benzemekle
birlikte, Plotinus'un sisteminin aksine, daha ziyade Hegel'inki gibi mutlak
idealism'dir, yani "sırf diyalektikle inşa edilmesi" sadece mantıkidir, fiili
ya da gerçek değildir. Bu terimlerin, Ibnu'l-Arabinin kullandığı şekliyle,
"Bir'in birliğini bozacak ya da onun varlığını çoğaltacak veya kendisinden başka
bir şeyi bağımsız bir varlık haline getirecek olan" bir anlama alınması
kastedilmemiştir. "Bütün varlığın hareketi", diyor Ibnu'l-Arabi, "daire
şeklindedir; başladığı yerde biter". Yeni- Eflatuncu akış öğretisinde ise
durum böyle değildir; doğru bir çizgi üzerinde ilerleyen bir harekettir.
İbnu'l-Arabi'nin monisminde 3 ayrı unsur bir araya getirilmiştir:
Eş'arilerin külli cevher nazariyesi, Hallâc' ın Lâhut ve Nâsut nazariyesi
ve Yeni- Eflatuncu Bir nazariyesi. Onun kendi görüşü bunlardan hiçbirine
benzememekle beraber, hepsinin bir terkibidir. Özellikle Hallâc'dan gelen
unsur, ibnu'l- Arabinin Bir ve Çok hakkındaki görüşünde hakimdir.
Bazan sûret ve zât terimlerini Hallâc' ın Nasât ve Lahut'una eş anlamda,
hazan da fiilen Lâhut ve Nâsût terimlerinin kendisini kullanmakla beraber
İbnu'l-Arabi ile Hallac arasındaki fark, en sonunda yine de esaslı olmakta
devam eder. Fakat buna rağmen, Hallac, vahdet-i
vucûd görüşünü hazırlamış görünüyor.
Buraya kadar üzerinde durduğumuz aşkınlık çeşidi, sırf akıl tarafından
ileri sürülen türdendir. Bu, Allah'ın gerçek tabiatını Mutlak şeklinde açıklayanlar
tarafından ileri sürülen aşkınlık değildir, derken ibnul-Arabi ileri
doğru bir adım daha atar. ( İnsanlar tarafından tasavvur olunan) en soyut
aşkınlık bile bir çeşit sınırlamadır, çünkü bu, en azından Allah'ın varlığının
ötesinde bir de onu ileri sürenin varlığına işaret eder. Ayrıca, bir şeyi bir başka
şeye isnat etmek, onu sınırlamaktır; dolayısıyla, Allah'ın mutlak aşkınlığını
ileri sürmek bile bir sınırlamadır.
Hakikatların Hakikati tamamıyla, kendi müspet varlığını "yansıtan"
alemde tezahür eder. O, yetkin olduğu için, onun yetkinliğini açığa vuran
alem de yetkindir. Fakat alem bu yetkinliği tahlili olarak gösterirken
sadece İnsan (Yetkin İnsan, Hayvani İnsan değil) onu terkibi bir surette yansıtmaktadır.
İbnu'l- Ar bi Hakikatların Hakikati ya da İlk Akıl v.b., v.b., ye İnsanın
iradi faaliyetine pek fazla benzeyen yaratıcı bir faaliyet atfeder ki, biz
daha önce yaratma, ve Yaratıcı olarak Allah'tan ne anladığını görmüştük.
ibnu'l- Arabi diyor ki: Onun, şeylerin gizli hakikatlarına (ayan es-sabita)
nispeti zihinlerimizin iradi hallerine olan nispetinin aynıdır. Bu yaratıcı
faaliyet yanında, ibnu'l- Arabi, Hakikatların Hakikatına aklilik de atfetmektedir.
Daha önce de gördüğümüz gibi, bunun aracılığı iledir ki, Allah
kendi bilincine varır. Plotinus gibi, ibnu'l-Arabi de, "kendini dü şünmenin
Bir'e değil, (burada Hakikat el-Halarik olan) Zihn'e ait"olduğuna inanır.
Bu bilinç, Yetkin İnsan'da en yüksek noktasına ulaşmıştır. Yaratmanın
amacı, yani Allah'ın bilinme arzusu, O'nda gerçekleşir. Ve yine Yetkin İnsandadır
ki, Allah, Kendisini mükemmel bir şekilde bilir.
islamın Allah'ı kavramından metafizik hakikat kavramına, İslamın
birliğinden, yani islamın basit tektanrıcı öğretisinden (tevhid) felsefi vahdet-i
vucud öğretisine, yani "Allah'dan başka ilah yoktur" önermesinden. "varlıkta
Allah'tan başka hiç bir şey yoktur" şeklindeki tamamıyla farklı bir önermeye
intikal etmek, Müslüman vahdet-i vucudcular için atılan kolay, kolay olmakla
beraber, meşru olmayan ve affedilmez bir adımdı . Şirke (çoktanrıcılığa)
düşme korkusu idi ki, onları, Allah'ı sadece mevcut olan tek ilâh şeklinde
değil, aynı zamanda tek hakikat ve tek Varlık olarak da tasavvur etmeye
zorlamıştır. Bu intikal, ib nu'l- Arabinin "Risalet el-Halve" adlı eserinin
ilginç bir metninde açıkça görülmektedir. İbnu'l- Arabi burada diyor ki:
"Senin tüm halvet (inziva) meseleni açık ya da kapalı olarak herhangi bir
türden şirkle ve mutlak inanç içinde bütün sebep ve vasıtaları,bütün ve parçayı
inkar etmekle bozulmaya!' birlenme (tevhid) dolayısıyla, Allahla karşı karşıya
gelmek üzerine temellendir; çünkü gerçekten sen böyle bir tevhid'den yoksun
isen, muhakkak şirke düşersin." Sadece Allah ile karşı karşıya gelmek ve
O'ndan başka bütün sebep ve vasıtaları inkar etmek, müslümanların
tevhid öğretisidir. Fakat Allah'tan bile bütün sebeplilik fikrini iptal etmek
(ki "bütün" kelimesi bunu belirtir) ve "mutlak birlenmeyi" (et-tevhid el-mutlak)
ileri sürmek (biz ibnu'l-Arabinin mutlak birlenme ile ne demek istediğini
biliyoruz) vahdet-i vucudcu bir öğretidir.