Hicret, altında çok büyük mana ve hakikatler yatan önemli bir hadisedir. Bu kelime, insanın, bir beldeden bir beldeye hicret etmesini ifade ettiği gibi, bir düşünceden başka bir düşünceye hicret etmesini de ifade eder. İnsanın kendi özünden yine kendi özüne göçü de bir hicrettir. Bu manada mutasavvıflar bu kavramı hem haramları terk edip kötülüklerden uzaklaşmak, hem de nefsi terbiye etmek maksadıyla yolculuğa çıkmak anlamında kullanmış, seyr u sülûk dedikleri manevî yolculuğu da bir çeşit hicret
saymışlardır.
Ashab-ı Kehf’in hicreti imanı korumaya yönelik bir hicrettir. Ashab-ı Kehf, Rablerine inanmış gençlerdi. Allah da onların hidayetlerini
artırmış ve kalblerini pekiştirmişti.
Göç, yaratıldığı günden bu yana hiç durmak bilmeyen insanoğlu için umumî mânâda; insanlar arasında seçkinlerden seçkin aydınlık ordusu kudsîler için de hususî mânâda
ve aynı zamanda medeniyet tarihini de yakından alâkadar eden önemli bir mefhûmdur.