Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gökler ve Yer Allah'tan Başkasına Mı Kalacak?

Mülk Yazıları

Recep İhsan Eliaçık

Mülk Yazıları Sözleri ve Alıntıları

Mülk Yazıları sözleri ve alıntılarını, Mülk Yazıları kitap alıntılarını, Mülk Yazıları en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İddia ediyorum: Hiçbir din İslam kadar tahrif edilmemiştir?
Türkçede "zengin" kelimesi Farsça kıymetli, süslü, pahalı, değerli taş demek olan "seng'den geliyor. Bu anlamda zengin (sengin) kıymetli, pahalı eşyaları olan, malı çok olan demektir.
Reklam
Yapılan araştırmalarda mülkten şımarmış mühitlerde yaşayanlarla varoşlarda mülksüzlükten/mesleksizlikten sefalet hayatı yaşayanların ahlaki davranışlarının birbirine benzer çıkması boşuna değil. Her ikisinde de ahlaki kayıtsızlık gözlenmiş. Çünkü toplumların temel ahlaki değerlerini koruyan ve sürdürenler genellikle orta sınıflardır. Bu nedenle orta sınıflaşmış bir toplum en iyisidir. Aşırı mülkçülük ve aşırı mülksüzlük daima hastalık üreten bataklık gibidir.
"Paranın dini imanı olmaz" sözü, "Güç, kendi başına bir değerdir, onu sınırlayacak bir şey yoktur" demekle aynı şey olup dört dörtlük bir Makyavelizm oluyor. Eğer bununla "Ticaret yaparken kimin hangi dinden ve imandan olduğuna bakılmaz" denmek isteniyorsa, bu, paranın dini imanı olmayacağı anlamına gelmez. En azından bu böyle söylenmez. Burada başka bir psikoloji var...
bir şeyin Allah'a ait olduğunu söylemek, herkese (kamuya) ait olduğunu söylemek demektir.
Reklam
Mekke'de hüküm süren zenginlik anlayışına göre mal, mutlak manada mal sahibinindi. Mal sahibi, malı üzerinde metafizik ve ontolojik hakka sahipti. Mal üzerinde mal sahibinden başka kimsenin hakkı olamazdı. Malda yoksulların hakkı olduğu fikrine tamamen yabancıydılar. Yoksulu doyurmaya teşvik etmezlerdi (Hakka: 34). En küçük yardımı bile çok görürlerdi (Maun: 7) Şöyle demekteydiler: "Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız?" (Yasin: 47). Hatta onlardan öncekiler de böyle demekteydi: "Ey Şuayb! Mallarımız hususunda dilediğimiz gibi hareket edemeyeceğimizi sana namazın mı emrediyor?" (Hud: 87). İşte bu Spencerci manada mutlak liberal ekonomizmdir: Mal, tanrısal bir hakla sahibinindir ve mal sahibi istediğini yapar, özgürdür. "Nereden buldun?" diye sorulamaz (Sermayeyi ürkütmemek lazım!)
Zamanın ruhu değişti. Eğer bu din Mekke'deki gibi tekrar kölelere özgürlük (fekku ragabe) çığlığını yükseltemezse, bunun dile gelen soylu sesi olmayı bırakır, modern "bahçe sahiplerinin" sofra duasına dönüşürse zamanın ruhu olamaz, dinler mezarlığına gömülür. Eğer bu dinin mülk sahiplerine bir diyeceği yoksa; köylerdeki marabalaşmaya, şehirlerdeki köleleşmeye bir diyeceği yoksa zamanın ruhu olamaz, dinler mezarlığına gömülür. Eğer bu din tevhidi ve şirki, adaleti ve zulmü göklerde ararsa, bir türlü yere gelmez; tarihe, hayata ve tabiata dönmezse zamanın ruhu olamaz. Zamanın ruhu öyle bir şeydir ki kendini tanımayanı tanımaz, kendini dışlayanı dışlar, kendine bakmayana bakmaz, kendine yüz vermeyene yüz vermez, kendine dönmeyene dönmez, kendine kıymet vermeyene kıymet vermez, kendini yenilemeyeni yenilemez, kendini değiştirmeyeni değiştirmez... Dönüp gelene o da dönüp gelir... Her şey biz yaşarken oldu. Madem zamanın ruhu değişti. Şimdi artık yeni türküler söylemin zamanıdır. Çünkü bir tek onlar bitmez; bozlak, uzun hava, acı, feryat, arayış, umut bitmez!
Dikkat ettiniz mi insanoğlu bunca sahip olma hırsına rağmen, tarihte hep sahip olduklarından vazgeçebilenleri kahramanlaştırmıştır. Onun için kahramanlar serden ve yardan vazgeçenler, yurtlarını terk edenler, önüne gelen cazip imkânlara dönüp bakmayanlar, fırsatları elinin tersiyle itenlerdir. Hepsi serdengeçtilerdir! Hangi kahramanı okudumsa böyle: İbrahim babasının sarayını, memleketini terk etmiştir... Budha prensliği terk etmiştir... Musa Firavun sarayını terk etmiştir... İsa, peşinden gelenlere 'sahip olduğunuz her şeyi terk edip öyle gelin yanıma demiştir... Muhammed evini, ocağını terk edip hicret etmiştir, öldüğünde sahip olduğu hiçbir mülkü yoktur... Peki, neden? Neden insanoğlu hayatı boyunca hep sahip olma hırsı ile yanıp tutuşur da, sahip olduklarını terk edebilenleri kahramanlaştırır? Neden insanoğlu hayatı boyunca Mamon'a tapar da, sonunda sahip olduğu tek şeyle; kefeni ile Allah'ın yanına gider? Hangisi yalan, hangisi gerçek?
Semud kavminin ileri gelenleri, Hz. Salih'in çıkışını, kurdukları "çete düzeni" için tehdit sayarlar ve o bildik kadim yönteme başvururlar: Fail-i meçhul cinayet! "Allah'ın adını anarak kendi aralarında: 'Bir gece evini basarak onu ailecek katledelim. Sonra yakınlarına olay anında orada değildik, inanın hiçbir şeyden haberimiz yok deriz' diye anlaştılar." (Neml: 49)
Reklam
Bahçe sahipleri kıssası, servetine aşırı güvenen iki zenginin bencilliğini, hırsını, açgözlülüğünü anlatır. Onca servetlerine rağmen yoksulluk meselesine Fransız'dırlar.
Allah, herkesin yaratıcısı, tüm evrenle ilişkili olan, bütün insanlığın Rabbi (Rabbi'n-nâs), tüm insanlığın meliki (Meliki'nnâs) ve tüm insanlığın tanrısı (İlahi'n-nâs) ve Yunusun tabiri ile "kamu âlemin" Rabbi'dir. Dolayısıyla Allah adına konuşmak, herkese ait olan adına, tüm insanlığın Rabbi adına konuşmak demektir. Bu nedenle "Allah" gelmiş geçmiş en büyük "kamu" iddiası ve davasıdır. Peygamberler bu nedenle "ummî"dirler. Yani kamunun içinden çıkan, "en büyük kamu"nun davasını güdenlerdir. Bu nedenle yaptıkları işlerden dolayı insanlardan hiçbir "ücret" istemezler. Zira kamu âlem adına söylemler, işler ve eylemler yapmaktadırlar. Bunlar "özel menfaat" veya "kişisel çıkar" aracı olarak asla kullanılamaz. Kullanılırsa bunun adı "istismar", bunu yapan da "simsar" olur. Yani herkese ait olanı kendine yontan, onu kendi çıkarı için kullanan demek olur. Veya "baron" yani herkese ait olanı kendi tekeline alan, ondan kendinden başkasını yararlandırmayan demek olur. Bu nedenle din simsarı ile devlet simsarı, din baronu ile devlet baronu arasında tutum ve davranışları açısından fark yoktur. Her ikisi de "herekse ait olanı" istismar etmekte ve onlar üzerinde kişisel çıkar sağlamaktadır.
Farsça dil, tarih ve kültür evreninde "Peyâm-ber" (haber-getiren) ile Arap dil, tarih ve kültür evreninde "Resul" (elçi) ve "Nebi" (haberci) aynı manaları çağrıştırır.
Tevhid varsa (kum) tepeleri oluşturulmayacak. İnsanları bir ve bütün göreceksiniz. Bütün içinde tepeler, çıkıntılar, tekeller oluşmayacak. Oluşmuşsa bu tepeler eritilecek, bütüne yayılacak; zekât, infak, sadaka vs. hepsi bunun için vardır.
Seyirlik değeriniz yoksa, "piyasa"da fiyatınız yoksa, "para" dışında hiçbir geçer akçe kalmamışsa, insanlara zengin olup olmadıklarına göre bakılıyorsa, yegane ölçü bu olmuşsa, bilin ki, eski çağların verimlilik, başarı, altın ve gümüş sahte tanrısı "Mammon" geri gelmiş, dünyaya o hakim olmuş demektir. "Kapitalizm" dediğiniz bundan başka bir şey midir!
101 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.