34.
Yorgun düştüm yüreğim, en çok da kendime esir düştüm.
İnsan her savaştan sağ çıkamayabilir.
Hatta tüm mücadeleler içinde insanın en zor savaşı,
Kendiyle olandır.
İnsan bazen asil bir savaşçı,
Bazen rezil bir ortalık karıştırıcısı.
Bazen iyi bir muharebe ustası,
Bazen bir köleden fazlası.
En çok yorulanın, en çok düşünen olduğunu
İnsanlar mutluymuş gibi yapan insanları gerçekten
Mutlu sanıyorlar.
Ama mesele mutlu olmak ya da olmamak değil aslında.
Çok mutlu olmanı da istemezler,
Üzgün olmanı da istemezler.
Ucu onlara dokunacak diye korkarlar besbelli.
İnsanlara kalırsa senin yaşamın da yaşamak değildir.
Duygularını bile yönlendirmeye çalışırlar.
Üzgün duruyorsundur, gül
36.
Mutluluklar gibi acı da paylaşılmalı,
Yüreğe dokunmalı, gözden yaş olup akmalı,
Rüzgârda savrulmalı bir ona kapılmalı.
Kapılmak dediğim, ona sarılmalı değil.
Sadece bakışmalı, ruhuna delice dokunmalı, aslında yormamalı.
Bazı sevmeler uzaktan olmalı.
Samimiyetin olduğu yerde, mesafeler olmaz zaten.
Uzakların yakın sayıldığı bir mekân olmalı.
İnsanlar kalp sansın, ama o bir bedenin mabedi sayılmalı.
Uzağın da yakın olduğunu bilsinler.
Lâkin yakınların uzakları daha zordur.
Gökyüzünde uçuşan kelebek misali, yüreğim öyle kederli ki, gelsen yanıma.
Bir kelebek misali, dokunsan ruhuma,
Dokunduğun yerden yeşillense yaşamaktan vazgeçmiş dallar. Kanatlarını ufka açmış kelebek gibi gelsen konsan umuduma,
Mavisiyle siyahı ile tozlarını eksen tuvalime.
Bir ressamın ahenkle dönen fırçasındaki ilham olsan,
Da Vinci’nin sanat
Sahipsiz bir dert gibi dolaşıyordu ortalıkta,
Kime tutunmaya kalksa itiliyordu.
Oysa herkes bir hikâye arıyordu kendine,
Kimi yazılmamış, kimi yaşanmamış milyarlarca hikâye.
“Şiirden öte bir yanımız şiirle iç içe,
İçten hiçe doğru bir yol bulur içimiz.”
Sevmek aslında şiir yazmak değil,
Şiir gibi yaşamaktır.
Öyleyse her âşık bir şair sayılır.”
Duyulmamış bir sözle, her söz bir şiir sayılır.”
Bugün için, hiç bir şey yazmadım.
Hep yarına yazdım seni.
Gelecek aya, gelecek yıla ama yazdım.
Düşün; üç yüz elli sene sonra...
Dünya eğer hala ayakta kalmışsa,
Tozlu bir raftan, geçmişin arşivinden,
Seni çıkarıp okusunlar istedim...
Ben seni, hep gelecek yarınlara yazdım.
Geçmişin, şimdiki zamanım, gelecek yıllarım.
Dünya düzlüğe çıkar, her şey yoluna girmiş olur da,
Biz buradan göçüp gitmiş olursak,
Umudum hep üç asır sonra bile,
Yazdıklarımla yaşıyor olman içindir.
Yazdıklarımsa hep ölümsüz olman için...
Ben taşımakla yükümlüyüm.
Sırtıma aldığım bu küfede,
Birkaç kolu kırık oyuncak bebek...
Satıcısı gibi dolaşıyorum saatlerce.
Kimse bakmıyor kolu kırık oyuncak bebeklere,
Oysa en çok onların hakkı değil mi sahiplenilmek?
İşte ben bu amansız derdi taşıyorum içimde, Omuzlarıma yaralar açan o küfeyi aldığımdan beri. Kırık kolları olan oyuncak bebekleri topluyorum, Atılmış, vazgeçilmiş olanlarını.
Çünkü tam olanı herkes seviyor,
Ben yaralarından tutmayı istiyorum duyguları.
Saran, sarmalayan, koruyan olayım istiyorum.