Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nefes Nefese

Ayşe Kulin

En Eski Nefes Nefese Sözleri ve Alıntıları

En Eski Nefes Nefese sözleri ve alıntılarını, en eski Nefes Nefese kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kapının açıldığını duyunca, aceleyle yastığın altına soktu resimleri. "Yine fotoğraflarına mı bakıyorsun, anneanne?" diyerek içeri girdi torunu. "Evet yavrum." "Hiç bıkmıyor musun aynı resimlere bakmaktan?" "Bıkmıyorum. Onlar benim bütün hayatım, ömrüm, geçmişim..."
Sayfa 120Kitabı okudu
Çiçeklerin arasında en çok papatyayı severdi nedense Selva. Onun gibi, başına buyruk ama mütevazı kır çiçeği, diye düşündü Leman hanım.
Sayfa 121Kitabı okudu
Reklam
Bir şey daha var, Hıristiyan Avrupalıların kolayca anlayamayacakları. Aramıza karışmış değişik dinler ve ırklar bizi, saf kan olduğunu varsayan Almanlar gibi rahatsız etmez.
Sayfa 169Kitabı okudu
Dünyayı kavuran ateşin uzağında kalmayı başarmak pahalıya mal oluyordu hükümete. Evlerde kadınlar sonu hiç gelmeyen nakarat halinde pahalılıktan şikâyet etmekteydiler. Ankara'nın memurları bile bu kadar sıkıntı içindeyseler kimbilir yoksul Anadolu insanı ne durumdaydı. Devlet, memurunu kısmen koruyabilmenin gayreti içinde, Sümerbank mamullerini ve şekeri daha ucuza satıyordu onlara. Karaborsayı ve istifçiliği önlemek için karne sistemi getirildiğinden, nüfus cüzdanlarının içi damgalarla dopdoluydu. Tüm tedbirlere rağmen karaborsayı önlemek mümkün olamamıştı. Sürüyle açıkgöz, harp zengini olarak köşe dönerken, halk birçok ihtiyaç maddesini bulamamaktan, kuru ekmekle, tahılla karnını doyurmaktan ve pahalılıktan dolayı kızgın ve bezgindi. Hayati bir hedefe, ülkesini savaşa sokmamaya odaklanmış Milli Şef e ise, halkın şikâyetlerini iletmek mümkün olmuyordu. Ateşin taa en içinden geçerek gelmiş, savaş cehennemine bizzat tanık olmuş bir adam için, bu hedefin dışında her şey ikincil kalıyordu.
Vatandaş hiçbir şeyin farkında değildi. Kimsede, Türkiye Almanların veya Müttefiklerin yanında savaşa sürüklendiği takdirde, başlarına gelebilecek felaketin büyüklüğünü ölçebilecek bilinç yoktu, inönü'nün, Dışişleri mensuplarıyla el ele, nasıl ince, keskin bir bıçağın sırtında yürümeye çalıştığını nereden bilsinlerdi. Halkı paniğe sevk etmemek, zaten sıkıntıdan bunalmış milleti büsbütün zıvanadan çıkartmamak için, elinden geleni yapıyordu hükümet. Ama acaba hangisi daha iyiydi, gerçekleri olduğu gibi açıklamak ve olacakları göğüslemek mi, yoksa yavrularını üzmemek için korumacı bir tavırla onlardan kötü haberleri saklayan baba rolünü üstlenmek mi? Karar veremiyordu Macit.
"ihtiyat her zaman iyidir," dedi Tarık, "ani bir hava saldırısı olursa maazallah, nereye saklanacak insanlar?" "Ancak eceli gelen ölür beyim," dedi şoför. Tarık, Türk insanının ruhuna sinmiş bu kaderci görüş karşısında ürperdiğini hissetti. Teslimiyet duygusunun sadece Doğu insanını esir aldığını zannederken, işte bir istanbullu şoför de aynı şekilde düşünüyordu.
Reklam
Macit gülmemek için kendini zor tuttu, "inönü'nün kulağı ağır işitir ama kafası çok çalışır," dedi. "Şimdi Hitler Rusya'ya saldırınca iyice rahatladı. Biliyor musunuz, Hitler'in Rusya'ya saldırdığını sabaha karşı onu uykudan uyandırıp haber vermişler. Haberi duyunca kahkalarla uzun süre gülmüş, ingilizlere taraf olsaydı Hitler'le karşı karşıya kalmış olacaktık, inönü öyle bir plan yaptı ki, Almanlarla ve ingilizlerle ne yandaşız ne de düşman. Üstelik ingilizler bizden Almanlarla iyi geçinmemizi istemeye başladılar."
Rifka Mitrani, Lyon'a Paris'ten, Paris'e ise Birinci Dünya Savaşı sonrasında kocasıyla birlikte istanbul'dan gelip yerleşmişti. Atalarının İstanbul'a varışıysa, 1492 yılının Ağustosu'na düşüyordu. Çünkü aynı yılın Mart ayında, ispanya Kral ve Kraliçesi Don Ferdinando ve Dona Izabella'nın birlikte imzaladıkları bir fermanla, ispanya sınırları
Koskoca yeryüzünde insanoğlunun birbirine eziyet etmeden yaşayacağı bir köşe bulunamaz mı acaba?
Tekerlekli sandalyesinde otururken bile uzun boyu hemen belli olan Roosevelt ile bir bira fıçısını andıran besili Churchill'in yanında, İnönü cılız bir tilki gibi dursa da karşısındaki güçlü kurtların dişlerinden en az yarayla kurtulmanın yollarını arıyordu ve kafasının içindeki tilkiler birbirlerine kuyruklarını değdirmeden sürekli dönüyorlardı.
Reklam
Hayat dediğiniz nedir ki? Eninde sonunda hepimiz ölecek değil miyiz? Bari yaşam süremizi şerefli emellerle dolduralım da, yaşadığımıza değsin.
Sayfa 266Kitabı okudu
"Bu ekonomik anlaşmalar iki ucu keskin kılıç gibidir," dedi kayınpederi, "bizim gibi kendi parasını idareden aciz milletlere ab-u hayat gibi gelir bu yardımlar ama sonra faizleri milletin kanını kene gibi emer. Ağır bedelleri vardır. Koca Osmanlı'yı çökerten de bu olmadı mı zaten."
Evlilik
"İlk birkaç yılın sonunda, sevdanın hızı kesilince, hele çocuklar da doğunca, seçtiği kişinin hiç değişmeyecek olan mizacıyla baş başa kalıyordu insan ve bu yüzden hayatı paylaşacağı eşiyle aynı telden çalıyor olması çok önemliydi."
-"Gezip tozmak için kendi dininden birini bulamadın mı koca İstanbul'da?" demişti, Doğudan gelmiş bir genç. "Bizim oralarda olsa, çoktan vurmuştuk seni." -"İptidailliğinizle bir de iftihar mı ediyorsunuz?" diye sormuştu Selva. "Kolaylıkla adam vurabiliyorsanız, nerede kaldı sizin Müslümanlığınız?"
"Ev hayatının alışagelmiş akışı, çocukların yemek ve uyku saatleri, ailenin masa başında hep birlikte toplanabilmesi, savaştan bile önce geliyordu düzenini kurmuş kadınlar için."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.