Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tasavvuf Sohbetleri 5

Nefis Terbiyesi ve İlâhi Huzur

Mehmet Ildırar

Nefis Terbiyesi ve İlâhi Huzur Sözleri ve Alıntıları

Nefis Terbiyesi ve İlâhi Huzur sözleri ve alıntılarını, Nefis Terbiyesi ve İlâhi Huzur kitap alıntılarını, Nefis Terbiyesi ve İlâhi Huzur en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Fahr-i Kâinat Efendimiz, "En hayırlınız, günahtan sonra hemen tevbe edeninizdir. Gizli yapılan günahlar için gizlice, aşikâr yapılan günah için açıktan tevbe ediniz. Günahlarınızı bilenlere tevbenizi duyurunuz." buyurmuştur. Çünkü günahkâr insanın izzeti, hayası rencide olur. Ümmet-i Muhammed indinde sevgisi ve saygınlığı noksanlaşır. Böyle bir adamın 'ben tevbe ettim' demesi, 'sizin kardeşiniz oldum' manasına gelir.
İmam-ı Kuşeyri Risalesinde naklonulduğu üzere, Ebu Turab Nahşebî Hazretleri'nin nefsi bir defa sıcak ekmek ile yumurta istedi. Bu isteğine ulaşmak için yolunu bir köye çevirdi. O köyde bir hırsızlık olmuş ve halk hırsızı aramaktaydı. Ebu Turab'ı hırsız, diye tutup yetmiş sopa vurdular. Sonra kendisini tanıdılar ve özür dilediler. İçlerinden birisi evine götürdü. Sıcak ekmekle yumurta ikram etti. Nefsinin isteğine ulaştı ama yetmiş sopa yedikten sonra.
Reklam
Hikmete bakın!
Fakat şeytan, dilediğine ipini takip hiyanete, küfre sürükleyemez. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e dilediğini hidayete götürme selahiyeti verilmediği gibi, İblis'e de istediğini azdırma yetkisi verilmemiştir. Şu halde 'şeytan beni kandırdı' demek doğru değildir.
Sayfa 102Kitabı okudu
Tevbe, insanın işlemiş olduğu günahlardan dolayı Allahu Tealâ'ya özür beyan etmesi, affedilip bağışlanmayı istemesidir. Pişmanlık ve o günahı işlememeye azmetmek tövbenin şartlarındandır. Günahına pişmanlık duymayan ve bir daha yapmamaya azmetmeyen kişi tevbekâr olamaz. 'Bir gün tövbe edip, yarın aynı günahı tekrar işlerim' diyen de aslında tevbe etmemiş olur. Şu halde tevbede pişmanlık şarttır, iki cihan serveri Efendimiz, "Tevbe pişmanlıktır." buyurmuştur. Yaptığına cidden pişman olan, 'ben tevbe ediyorum' demese de, onun hali tevbedir. Öte yanda, içten değil de dünyevi maksat ve menfaat için tevbe edenin tevbesi olmaz.
Şeyh Abdülhalık Gücdevanî Hazretleri (k.s.) buyuruyor ki: “İlmi olmayan sufi şeytana maskara olur. İlmi olmayan, vesvese ve nefsin hilelerinden kurtulamaz. Az bir ibadetle mağrur olur veya ibadetin şeklini değiştirerek dalalet çukuruna düşer."
Tekfircilere füze atmış mübarek :)
Abdulkadir Geylanî (k.s.) Hazretleri'nin Mektubat'ını şerh eden Seyyid Hüseyin Fevzi Paşa şöyle der: Abd (kul), rab olmaz. Rab de abd olmaz. Bu, ilâhî bir tecellidir. Nasıl ki Tur'da Cenab-ı Hak bir ağaca tecelli etti, ondan Musa (a.s.)'a hitab etti ve "ben senin rabbinim ya Musa!" dedi; burada ağaç rab olmadı. Rabbin ağaç üstündeki tecelliyatı oldu. Bunun gibi Rab Tealâ Hazretleri, insan-ı kâmile de tecelli eder. Ağaca tecelli eden o Allah, peygambere tecelli etmez mi? Ay'ın yarılması mucizesinde etti, Davud (a.s.)'ın attığı taşlar Calut'u öldürürken tecelli etti: "Habibim, o taşı Calut'a Davut atmadı. Biz attık." Allahu Tealâ ağaca tecelli eder de, ağaçtan daha kâmil olan insana etmez mi? İşte tasavvuf ehli mürşidini bu çerçevede düşünmeli, kulu rab gibi görme tuzağına düşüp, imanını ve amelini zayi, etmemelidir.
Reklam
Ebu'd-Derda (r.a.), Hz. Peygamber (a.s.)'den duyduğu şu hadis-i şerifi naklediyor: "İlim elde etmek için yola çıkan kimseyi, Allah cennet yollarından bir yola iletir. Melekler, ilim talebelerinden memnun oldukları için üzerlerine kanatlarını gererler. Gerçekten ilim elde etmek için uğraşana, gök ve yerdeki bütün varlıklar, hatta sudaki balıklar bile istiğfar ederler, ilim sahibi alimin, sadece ibadet eden abidden üstünlüğü, dolunayın ışık vermede diğer yıldızlardan üstünlüğü gibidir. Muhakkak alimler peygamberlerin vârisidir. Peygamberler, dirhem ve dinar gibi bir mal miras bırakmadılar. Onlar sadece ilm-i zahir ve ilm-i batını miras bıraktılar. Kim bu ilimden alırsa, büyük bir pay elde etmiş olur."
Sahabenin ulularından yedi tane Abdullah var. Bunlardan birisi Abdullah b. Mes'ud. Abdullah b. Mes'ud Hazretleri bir gün Küfe nahiyelerinden birinden geçiyordu. Yolunun üzerindeki bir evde birtakım insanlar toplanmış, şarap içip şarkı söylüyorlardı. İçlerinde sesi çok güzel bir çalgıcı da vardı. İsmi Zazan idi. Abdullah b. Mes'ud, evin önünden geçerken Zazan'ın hem udunu hem de şarkı söyleyen sesini duydu. Kalbi merhametle dolup şöyle dedi: "Bu ses Allah'ın kitabını okusaydı ne güzel olurdu!" Ve yürüdü. Allah bir adamın kalbine hidayet verirse ona idrak de verir. Zazan, Abdullah b. Mes'ud'un oradan geçerken bir şey söylediğini fark etti. Yanındakilere o zatın kim olduğunu ve ne söylediğini sordu. "O, Abdullah b. Mes'ud'dur. 'Bu ses, Allah'ın Kitabını okusaydı ne güzel olurdu' dedi" dediler. Zazan'ın kalbi ürperdi, ilâhî bir coşkuya kapıldı. Udunu yere çarpıp, koşarak Abdullah b. Mes'ud'a yetişti. Ona yetişince ağlamaya başladı. İkisi de birbirlerine sarılarak ağlaştılar. Zazan tevbe etti. Abdullah b. Mes'ud'un sevdiği, ilim sahibi bir imam oldu. Nasıl ki Abdullah İbni Mes'ud'un tek bir sözünden Zazan'a iyi hal geçtiyse, tövbesinde samimi ve sadık olan da başkalarına tesir eder.
Hiçbir bozuk kimse , senin elinde yararlı hale gelmez; sen kendi özünde yararlı olmadıkça… Yalnız kaldığın zaman Allah’dan korkmazsın ; ta ki halk arasında Halık için yaşamadıkça.
Hadis-i Şerif
"Allah bir kuluna hayır murad ederse, nefsinin ayıplarını ona gösterir." (Ne gariptir ki bir adama nefsinin ayıbını söylesen, sana kızar.)
Reklam
Bu asırda nefsi eğlendiren safa çok fazladır. Sabahleyin gazete ile başlayan gaflet, gece yarısına kadar televizyonla devam ediyor. Siyaset çekişmeleri ile müminler birbirine küsüyor. Allahu Tealâ cümlemize inayet eylesin ve anlayış versin. Amîn.
Eğer dostuna baktığında o sana Allah'ı hatırlatıyorsa, hayır kapısını açmış demektir. Aksine bir adam sana siyaseti, gafleti, alış-verişi, düşmanlığı, dedikoduyu hatırlatıyorsa, o adam yüzünü batıla çevirmiştir. Tabii mümine de, yüzü Allah'ı hatırlatanlara baktığında onu görüp anlayacak feraset gerekir.
Allah Teâlâ insana bir yüz verdi. O yüz, iki elin parmaklarının birleşmiş halinden daha küçük. Bu dünyaya milyarlarca insan geldi geçti, ama hiçbir zaman bir kimsenin yüzü diğer birinin yüzüne benzemedi. Çünkü yüz, Cemalullah'ın aynası, ilâhî isimlerin ve nakışların ayrı ayrı mühürleridir. Allah'ın mührü nihayetsiz derecede meseleye hükmettiği gibi, kimsenin yüzü diğerine benzemez. Yüz Allah'dan gelen bir mektup gibidir. Bu mektup Allah'ı gösterir. O zaman bu yüzü Allah Teâlâ'nın tecelli ve sübhanî kudretine çevirmek gerekir. Tıpkı bütün çiçeklerin yüzünü güneşe çevirdiği gibi.
Bir kimse Hazret-i Ali Efendimiz'e (r.a) "dünyayı anlatır mısınız?" diye sorduğunda, Hz. Ali şöyle buyurdu: "Sağlamı hasta, emniyette olanı pişman olacak. Fakiri mahzun, zengini ise helalinin hesabı, haramının azabına düşecek. Şüpheli şeyler için de azarlanacaktır. Size bunun daha neyini anlatayım."
Ehl-i Suffe'den Ebüd-Derda (r.a) hazretleri: "Siz halkın içindeyken, hasbel kader ortaya çıkan kötülüklere şahit olduğunuz zaman ne tavır takınacaksinız?" sorusuna şu cevabı veriyor: "Halkın işlediği kötülüğün fiili, yani günahın bizzat kendisi ayıplanır. O günahı işleyenin kendisine ise dua ve nasihat edilir."
155 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.