Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Neşeli Öyküler

Carlo M. Cipolla

Neşeli Öyküler Gönderileri

Neşeli Öyküler kitaplarını, Neşeli Öyküler sözleri ve alıntılarını, Neşeli Öyküler yazarlarını, Neşeli Öyküler yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
87 syf.
8/10 puan verdi
·
23 saatte okudu
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Oldukça enteresan bilgiler içeren bir çalışma olmuş. Kitabın başlangıcı ekonomi ve para üzerine olduğu için biraz sıksa da kitap ilerledikçe zevk almaya başlıyorsunuz. Yazarın iktisat tarihçisi olması hasebiyle çok değerli bilgiler var bu alan için. Bir anekdot da Osmanlı hakkında. Ben bir tarih öğretmeni olarak bu bilgiyi yeni öğrendim diyebilirim, gerçi bizim okullarımızda bu tür nüans niteliğinde bilgileri elde edemememiz normal çünkü genel bir tarih eğitimi aldığımız için bu tür ayrıntılar biraz meraklısı için, yani günümüz deyimiyle ifade edecek olursak “ tarih gurmeleri “ için detaylar.
Neşeli Öyküler
Neşeli ÖykülerCarlo M. Cipolla · Tarih Vakfı Yurt Yayınları · 200739 okunma
“stulto­rum infinitus est numerus” (aptalların sayısı sonsuzdur)
Reklam
Ölüm döşeğindeki bir insanın başucunda insan hayatının geçi­ciliğinden söz etmek mizah değildir. Öte yandan, kendisini giyotin sehpa­sına götüren basamakları çıkarken, ayağı basamaklardan birinde sürçen şu Fransız soylusu gardiyanlara dönerek, "Ayak sürçmesinin uğursuzluk ge­tirdiğini söylerler," diye haykırmıştı, bu soylu kişi gerçekten de başının ba­ğışlanmasını hak ediyordu
Mizah
Mizah alaydan farklıdır. Alay edildiği zaman insan başkalarına güler. Mizah söz konusu olduğunda, insan başkalarıyla birlikte güler. Alay geri­lim ve çatışmalar doğurur. Mizah, ölçüsünde ve doğru zamanda kullanı­lırsa (eğer ölçüsünde ve doğru zamanda kullanılmazsa zaten mizah ol­maz) gerilimleri ortadan kaldırmak, son derece üzücü duıumları çözmek, insan ilişkilerini ve bağıntılarını kolaylaştırmak için mükemmel ilaçtır.
Gerçekten de, ister kibar çevrelere katılın, ister Polinezya'daki kafatası avcılarının arasına gidin, ister manastıra kapanın, ister yaşamınızın geri kalanını güzel ve şatafatlı hanımlar arasında geçirmeye karar verin, sonuçta her zaman aynı aptal insan oranına -(Birinci Yasa ile uyumlu olarak) en karanlık tahminleri bile sürekli aşacak bir oran- katlanmak zorunda olacaksınız.
Bu dünyada daha iyi bir yaşama dair her türlü umudu yitiren insanlar, umutlarını öbür dünyadaki hayata yönelttiler ve Ahiretteki ödül düşüncesi yeryüzündeki karabiber yokluğuna katlanmalarına yardımcı oldu.
Reklam
İnsanı deniz tuttuğu zaman, arzulayacağı en son şey bir Müslüman korsanla karşılaşmaktır.
İki sınıf da tek bir noktada birleşiyorlardı: İnsan değil, yük hayvanı olarak gördükleri köylüleri sonuna kadar sömürmek. Zaman zaman köylüler ayaklanıyor, ama her zaman sopa yiyip eski yerlerine dönüyorlardı. O dönemin şarkıcılarının koro halinde yinelediği gibi: Rusticani non civiles semper erunt et sunt civiles Rusticani sunt fallaces sımt immundi, sunt mendaces (Kaba köylüler hep aşağılıktı ve yine öyleler Köylüler sahtekardır utanmazdır, yalancıdır)
Sayfa 64
Kurşundan zehirlenen ve böylece kabız olan, kısırlaşan ve "soyluların eziyetsiz ölümü"nden etkilenen Romalılar artık barbarlara karşı koyacak durumda değillerdi. Bunu derin ve genel bir yıkım izledi. 4. yüzyılın sonlarına doğru Milano piskoposu Ambrogio yalnızca "semirutarum urbium cadavera" (kentin gediklerinde cesetler) görüyordu. Commodiano dehşet içinde, "vastantur patriae, prosternitur civitas omnis" (ülke yakılıp yıkılmış, tüm kentsoylular yok olmuş) diye yazıyordu. Adı bilinmeyen bir ozan ise "omnia in finem precipitata ruunt'' (her şey/hepsi telaşla sona/ölüme koşuyordu) diye yakınıyordu. Rufino acı içinde: "Yazmak insanın içine nasıl siner? Eğer düşman silahlarıyla çevriliyse ve çevrede de yalnızca yakılıp yıkılmış kentler ve alanlar görüyorsa... " diye içini döküyordu.
Amerikalı bir toplumbilimcinin yakın zamanlarda ileri sürdüğü parlak ve ilginç sava göre Roma, soylu sınıfın yavaş yavaş kurşunla zehirlenmesi yüzünden çökmüştü. Kurşun, eğer günde 1 mg'dan daha yüksek dozda alınırsa kabızlığa, iştahsızlığa, el ve ayakların felcine neden olur ve ölüme kadar götürebilir. Bundan başka erkeklerde kısırlığa, kadınlarda da düşüklere neden olabilir. Hep bu ünlü toplumbilimciye göre, Romalılar, özellikle de soylular, tehlike eşiğinin çok üstündeki ölçüde kurşun yutuyorlardı. Yaşlı Plinius bile yiyeceklerin pişirilmesi için "tunç değil kurşun kapların kullanılması" gerektiğini salık veriyor, ayrıca kurşun, su borularının, kavanozların, kozmetiklerin, ilaçların ve boyaların üretiminde de kullanılıyordu. Şunu da eklemek gerekir ki, Romalılar, şarabı daha iyi saklayabilmek ve tatlılaştırmak için, içi kurşun kaplı kaplarda kaynatılmış ve süzülmüş mayalanmamış üzüm suyunu şaraba katıyorlardı. Böyle yaparak, Romalılar şarabı mikroplardan arındırırken "kendi kendilerini de kısırlaştırdıklarının farkında değillerdi."
Sayfa 55
Reklam
Yaşam ciddi, genellikle acıklı, bazen de gülünçtür. İlkçağda Yunanlılar yaşamın trajik anlamını derinlemesine gözlemliyorlar ve işliyorlardı. Genellikle işin daha çok pratik yanını düşünen Romalılar, ortada bir trajedi görmüyorlar, ama yaşamın ciddi olduğunu kabul ediyorlardı. Sonuç olarak da insanın nitelikleri arasında gravitas'a (ciddiyet) özellikle önem veriyorlar ve levitas)ı (hafiflik) pek hesaba katmıyorlardı.
Sık sık kendi kendime yanıtı kolay olmayan sorular sorarım: Örneğin, bu ya da şu ülkenin uygarlık düzeyi hakkındaki düşüncemi kendi kendime sıkça sorduğum olur. Yarı şaka, yarı ciddi, yamtım şu olur, bu konudaki yargım okulların (düşünce, inceleme ve öğrenim özgürlüğünün derecesine bakarak), hastanelerin ve... söz konusu ülkedeki umumi helaların niteliğine bağlıdır. Eğer bu temel kuruluşların niteliği iyiyse, ülke hakkındaki karar olumludur; yok eğer aksine, bu hizmetlerin niteliği yetersizse, ülke hakkındaki karar olumsuzdur.
Flamanlar hakkında da "iyi ve dürüst tüccarlar" olduklarını yazıyordu*. Oysa İspanyollar hakkındaki düşüncesi pek olumlu değildi: "Tarımı, sanatı, bilimi, ticareti ve savaşı aynı şekilde önemsemiyorlar ve yine de derin bir ruha sahipler, sağlıklı olmanın keyfini sürüyorlar... Onlarda eksik olan eyleme geçme iradesi ve çalışma aşkı... İspanyol iklimi insanları gevşek ve tasasız yapıyor... Doğal gevşeklikleri İspanyolların çalışmayı zahmetli, güç, aşağılayıcı ve kölece bir şey gibi kabul etmelerine neden oluyor."
savary
"Eğer dünyanın herhangi bir yerinde para kazanma olanağının belirdiği görülürse, orada bir Cenovalı bulunacağından emin olabilirsiniz."
Madeni paranın üretimi farklı üç temel işlemden oluşuyordu: 1) sikke damgalarının hazırlanması; 2) fedoni denilen küçük yuvarlak dökme pulların hazırlanması; 3) Pullara damga vurulmasıyla madenin nominal değer kazanarak sikkeye dönüşmesi. Bu işlemler için kalıpçı, kömürcü, dökümcü, demirci, oymacı, perdahçı, baskıcı, maden arıtıcısı, ayarcı gibi farklı işçiler gerektiriyordu. Zorunlu işçilerin sayısı sabit değildi, darphanenin türüne göre değişebilirdi. Ama, belirli bir alt sınırın da altına düşülemezdi.
Sayfa 19
112 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.