İlyada'da kişisellik ağır bastığından, her bir tanrının kahramanlara duyduğu beğeni ya da nefret değişkenlik gösterir. Odysseia’da ise kişiselliğin yer yer adalet duygusu ile yoğrulmuş olduğu görülür.
Bunu kavramak çok önemli. Dinleyiciler -kim olursa olsun- o "bir zamanlar" diye ifade edilen dönemlere ilişkin ozanlardan daha faz- la bilgiye sahip değildi; fakat böyle bilgilerin gerekli ol- duğunu da biliyorlardı. Kahramanlar savaş arabalarında savaşır; büyük saraylarda yer içerlerdi. Ozanların bu tür- lü şeyleri yalan yanlış biçimde tarif etmeleri dinleyenlere doğru görünürdü. Bu tasvirlerin aslında yanlış oldukları- nı nasıl bilebilirlerdi? Yazının olmadığı, dolayısıyla kayıt- ların olmadığı bir dünyada anlaşmazlıklar sadece kişisel kanıya bağlı olarak, geçmişte yapıldığı iddia edilene atıf- ta bulunularak, bir ozanın diğeri karşısındaki üstünlü- ğüne dayanılarak, yani bir belgeye dayandırma yöntemi dışında akla gelen ne varsa onunla çözümlenebilirdi. O- zanların şiir repertuvarından çıkarılan hususlar kısa bir süre içinde hafızalardan da tamamen silinip giderdi ve "bir zamanlar" diye başlayıp giden yeni bir hikâye tutu- lursa, bu ekleme de yine kısa zamanda geleneğin içinde kendine bir yer edinir, hikâyenin bir parçası olurdu.
Homeros'un Odysseus'unu kurtaran, hilekârlığını kahramanlık adına yaptığı işlerde kullanıyor olmasıydı. Hîle ve entrika tanrısı Hermes kendisine öyle bir sihir bağışlamıştı ki, ancak bu sihirle büyücü Kirke'nin üstesinden gelebilmişti.