Eric Brenman'ın yazdığı gibi, nefret belirli bir darkafalılığın ortaya çıkmasına neden olur; kötülüğü sürekli olarak devam ettirebilmek de bu darkafalılık sayesinde mümkündür:
Normal gelişimde sevgi, zalimliği dönüştürür; zalimliği sürdürebilmek için, insan sevgisini işleyişten alıkoyan adımlar atılmalıdır. Ben zalimlik etmenin sürdürülebilmesi için, amaca dair belirli bir darkafalılığın işin içine sokulduğu kanısındayım. Bu darkafalılığın işlevi, zihni sıkıştırıp insanlığı dışarı boşaltmak ve insancıl anlayışın zalimliği dönüştürmesini önlemektir. Bu şürecin sonucu, "insanlık dışı" bir zalimlik üretir. (1985, s. 273).
Kristeva (1984) "Şiir Dilinde Devrim" metninde kendisinin dilbilimsel bir kuram geliştirmesindeki yardımlarından dolayı Melanie Klein’a borçlu olduğunu belirtir ve kuramında Oidipus öncesi beden mefhumuna yeniden itibar kazandırır. Lacancı bir çerçeve içinde çalışmakla birlikte Kristeva, ayna evresinden önce meydana gelen, örneğin
Ellie Ragland (2008) bunlara ek olarak örtüyü psikanaliz terimleriyle ilgi çekici bir şekilde yorumlamıştır. Örtünün "Kadın nedir?" sorusu kadar, erkek fallusunun iğdiş edilmesinin de bir belirtisi olarak, nasıl annesel ikilinin bir kalıntısı, ikilinin sözde bütünlüğünü geçersiz kılan ve kadının mutluluğunu engelleyen Babanın adının, dışarıdan gelen bir üçüncü haline geldiği bebek ve anne arasındaki bağlanma ilişkisinin bir izi olduğunu göstermiştir. Marylin Charles (2008) örtünmüş bir kadının görüntüsüne verilen tepkiye dair (genellikle Batılılarınki) ilginç bir gözlemde bulunur: Psikanaliz terimleriyle konuşacak olursak bu tepkinin paranoid-şizoid konuma ait olduğunu; kişinin kendisine sınır koyamamasından, kendi arzularını erteleyememesinden ve sonraya bırakamamasından türediğini; bunun başkalarına sınırları dayatmayla (bu durumda, örtü) ifade edilen bir kısıtlama ve yetersizlikten kayṇaklandığını belirtir.
Sayfa 213 - Nicola Luigi Bragazzi,
Giovanni Del PuenteKitabı okudu
Psikopatolojik yapının eylem kipini en iyi açıklayan yazar Herbert Rosenfeld'dir (1971). Rosenfeld, yıkıcı narsisizmi betimlerken, bazı ağır psikopatolojilerde kötü bir içsel varlığın -kötü kendilik- ülküleştirdiğini öne sürer. Bu patolojik çekirdek özneyi coşkularla temastan ve başkalarıyla ilişkilenmekten uzaklaştırır. Ülküleştirilen hasta kısım, her soruna basit bir çözüm vaat eden bir propaganda kullanarak kişiliğin geri kalanına giderek hâkim olur. Bu yapı, sağlıklı kısımlarının ele geçirilmesine izin verme eğiliminde olan hezeyanlı bir nesneye benzer; böyle bir nesnede sağlıklı kısımların buna meyilli olmasının nedeni, bu yolla acının tamamen kaybolması ve öznenin düşlemde her türlü ihlâl edici ve haz verici etkinliğe girişmekte serbest kalmasıdır.
Bu hastaların yıkıcı narsisizmi, tıpkı üyelerinin yıkıcılıklarını artırmak için onları kontrol altında tutan bir liderinin hâkimiyeti altında örgütlenen bir suç çetesi gibi örgütlenir. Kişiliğin hasta kısmıyla ittifak halinde olan patolojik bir üstbenlik genellikle mevcuttur. Bu nedenle, kör bir itaat beklenir ve her türlü başkaldırı, saldırılarla ve tehditkâr suçlamalarla cezalandırılır.