Ey hoş bakışlı, şakacı, hoppa güzel!
Otur Allah aşkına,
daha yüzlerce fitneler kaldırmamak için hiç olmazsa ayağa kalkma!
Sen bana hep: “Bakma!” diye emrediyorsun.
Halbuki bu sözün: “Bardağı eğri tut da içindekini de dökme!” demeğe benzer.
Benim nasibime şarap ve sarhoşluk düştü.
Halk, beni neden ayıplıyor acaba?
Keşke her haram olan şey insanı sarhoş etseydi de,
dünyada ayık bir tek adam görmeseydim.
Boş yere o kadar kederlenme, şen yaşa.
Bu zulüm yolunda sen adaletle yaşa.
Madem ki, bu işin sonu yokluktur;
sen kendini şimdiden yoksun farzet de hür yaşa.
Gül mevsiminde gül renkli şaraptan içi;
onu neyin inleyişini ve çengin nağmesini dinleyerek iç!
Ben neşe ile, gönlüm huzur içinde şarap içmekteyim.
Sen içmezsen, ne yapayım, ziftin pekini iç!
Ezel sırlarını ne sen bilirsin, ne ben.
Bu muammalı kelimeyi ne sen okuyabilirsin, ne ben.
Perdenin önünde benimle senin dedikodularımız vardır;
perde kalkınca ne sen kalırsın, ne ben!
Bu dünyada günah işlememiş kim var, söyle!
Günah işlemeyen nasıl yaşar; söyle!
Ben fenalık ediyorum;
sen de bu fenalığıma fena bir cezayla mukabele ediyorsun.
Öyle ise seninle benim aramızdaki fark ne, söyle!
Var mı daha ağır yük zamanı çekmek kadar. Yaşama sebebimsin, su kadar, ekmek kadar. Ayrılığın özlemin her şeyin bir hazzı var. Seni anlamak da güzel, seni beklemek kadar.
Ey gül!
Sen genç ve güzel bir kıza benziyorsun.
Ey şarap!
Sen cana can katan bir kırmızı dudağa benziyorsun.
Ey kavgacı talihim,
sen bana her an *bigâne kaldığın halde âşina gibi görünüyorsun.
Bak; cihandan ne kazancım oldu? Hiç.
Şu geçen hayatımdan elimde ne kaldı? Hiç.
Ben meclislerin ışığı idim; fakat bir kere sönünce ne oldum? Hiç.
Ben Cemlerin kadehi idim, fakat kırıldım...
Şimdi neyim? Hiç!
Ateşe tapanların şarabiyle de sarhoş olursam olurum, kime ne?
Kâfir, zerdüşti ve putperest olursam olurum, kime ne?
Her taife benim için türlü türlü zanlarda bulundu.
Ben ne isem oyum, kime ne?