Eskiden doğumla birlikte hayatın başladığını sanırdım. Ama doğmak aslında ölümün başı öyle değil mi? Bu dünyaya geliyorsun ve yaşadığın her saniye ölüme daha da yaklaşıyorsun. Doğduğun anda ölümün de yaratılmış oluyor aslında.
Çok garip değil mi? Hayat sen tamda ne kadar güzel dediğin anda, sanki kötü bir esprinin sonuymuş gibi 'evet ama onu senden almak zorundayım' diyecektir. Buna ya gülersin ya da hayatın boyunca ağlamak zorunda kalırsın.
"8 yaşında bir kız :Büyüdüğümde sabahları ressam, öğlenleri çiftçi ve akşamları da taksici olacağım.
SB : Bu bir gün için çok fazla.
Kız : Ve elbette dünyayı dolaşacağım.
Holmes Caddesi, Batı Blatchington, 23 Aralık."
Ben eskiden doğumla birlikte hayatın başladığını sanırdım. Ama aslında doğmak ölümün başı öyle değil mi? Bu dünyaya geliyorsun ve yaşadığın her saniye ölüme daha da yaklaşıyorsun. Doğduğun anda ölümün de yaratılmış oluyor aslında.
Bazen iki turlu hayat yaşamanın mümkün olacağını düşünüyorum.
Birincisi, başını öne eğersin ve hiç kaldırmazsın. Sürekli olarak yere baktığın için asla mutlu olamazsın ama en azından mutsuz olduğunu hiçbir zaman bilemezsin.
İkincisi, kafanı kaldırmayı ve kendine dışarıdan bakmayı seçebilirsin. Ama o zaman da acılarla dolu bir dünyada yaşıyor olduğun gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalırsın.
...
Kendine dışarıdan bakmanın avantajı ise ne kadar acı veriyor olursa olsun, hayatta olduğunu bilirsin.
İnsanın tüm hayat resminin ufacık bir olayla değişebilmesi oldukça mümkün gözüküyor. Mavi bir yapbozda deniz sandığınız kısmın aslında gökyüzü olduğunu anlamak gibi.
Çok garip değil mi? Hayat sen tam da ne kadar güzel dediğin anda, sanki kötü bir espirinin sonuymuş gibi 'evet ama onu senden almak zorundayım' diyecektir. Buna ya gülersin ya da hayatın boyunca ağlamak zorunda kalırsın.