"Ecevit'in acısını kıskandım. Yalan mı söyleyeceğim. Haciz gelecek bir dükkânımın, evi terk edecek bir karımın olmaması zoruma gitti. Öyle ki boğazımda düğümlenen boğum kurudukça kurudu, kaskatı kesildi. Boğazımdan kıvrılıp karnıma yapıştı. Kendimden utandım, aklımdan geçenlerden, Ecevit'ten, yere düşen fıstık kabuklarını taşıyan karıncalardan, karıncadan iki lokma ekmek dilenen ağustosböceğinden hatta. Belim büküldü. Hepsinden ayrı ayrı utandım. Keşke yağmur yağsa da bu utancımı yıkasam, dedim, kıyıda köşede çitileyip atsam üzerimden."