Osmanlı devletinin 19. yüzyılda tedrici biçimde dağılmaya başlaması, kapitalist bir ekonomik sistemin girişinin ve yeni bir siyasal örgütlenme ilkesi olarak ulusal devletçiliğin benimsenmesinin yol açtığı ekonomik ve toplumsal yapı değişikliklerinin bir sonucuydu.
Müslümanların Kafkaslar ve Balkanlar’dan göçünü tetikleyen siyasal olaylar, Anadolu’nun hem Müslümanlaşmasına hem de Türkleşmesinin tamamlayıcısı olmuştur.
Sırp cemaatlerinin milliyetçi liderleri arasındaki şiddetli çekişme, nüfus istatistiklerine hile karıştırılması noktasında yoğunlaşıyor ve her biri, kendi cemaatinin sayısal çoğunluğa sahip olduğunu iddia ediyordu.
1878 yılından sonra Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında yükselen milli bilinç, esas olarak etnik ve dilsel bağlardan kaynaklanmaktadır. Her etnik topluluk, bilinçli olarak yada olmayarak, kendi sayısal gücüyle ilgilenmeye başlamıştır.