Öncelikle büyük beklentiyle başladığımı, ardından ufak hüsranlara uğradığımı ama ortalama beğeniyle bitirdiğimi söyleyeyim.
Kitabın ilk yarısında, ki benim sıkıldığım bölüm, baş karakter Alex ve çetesinin argo yüklü konuşmaları, kötülükten asla şaşmayan davranışları anlatılıyor. Onlara karşı kin besliyorsunuz. Sonra Alex tutuklanıyor ve 3-4 yıl süren cezaevi yaşantısından bahsediyor kısaca.(kitap Alex’in ağzından yazılmış)
Devlet yetkilileri bir gün tutuklulara karşı farklı bir politika izleyeceklerini açıklıyor. Ama bu politika iyi mi kötü mü kitabın devamında sorguluyorsunuz bunu. Alex bir prototip bu deneyde. Alex’i ludovico dedikleri yöntemle zorla iyi yapma, asla zarar verici şeyleri düşünememe ve uygulayamama durumuna getiriyorlar. Bu kadarıyla bakıldığında iyi gibi gözüküyor ancak kitap bize şunu da vurguluyor; ‘İyilik kişinin içinden gelir. Kişi iyiliği seçebilmelidir. Kişiye seçme hakkı tanınmazsa, o kişiliğini yitirir.’ Bence kitabın en can alıcı cümlesi buydu. Ki kitabın ilerleyişinde de ludovico yönteminin aslında ‘iyi’ olmadığını görebiliyoruz.
Kitap bana göre ikinci yarıda daha akıcı ve merak uyandırıcıydı. Başta Alex’e karşı beslediğim kin de kitabın sonlarına doğru acıma hissine bıraktı yerini. Fakat distopyayı çok seven biri olarak yeterli bulamadım kitabı nedense distopik açıdan. Bir 1984 değil yani :)