Modern klasikler serisine girmiş ve adını büyük harflerle yazdırmış bir eser Otomatik Portakal. Okurken normal içi çok dolu olmayan bir roman gibi hissediyorsunuz ama bittiği an kafanızda binlerce soru işareti oluyor dahası bu soru işaretlerinin aksine günlük hayatımızda yaşadığımız ya da yaşıyor olduğumuz bir çok şeye daha berrak bakabiliyoruz. Asla ütopya olmayan tam tersi disütopya olan tadı damakta kalacak bir roman. Aslında bütün olaylar 16 yaşındaki Alex'in ve onun çetesinin başından geçiyor ve hikâye özellikle Alex'in ağzından dökülüyor. Kitaba, maneviyata, yaşlıya saygısı olmayan bu çete, evlere girip soygun yapıp kadınlara taciz ve tecavüz girişiminde bulunuyor. Peki neden bu tarz kötü işler yapıyor dersek bence nedeni şu; fark edilmek istemeleri. Çünkü bu gençlerin varlığına, kişiliklerine saygı gösterilmiyor pek tabii dikkat çekmenin en etkili yönü kötülük yapmaktır. Bunca kötülüğe rağmen bıçaklı süt içmeleri, sütbarda takılmaları onların hâlâ masum ve çocuk olduklarının göstergesidir. Dahası iki farklı ideolojiye inanan insanların kendi menfaatleri uğruna Alex'i harcayabilecek kadar gözü kara olmaları, insanlığın geldiği son noktayı gösteriyor. Ben okudum ve çok sevdim sizlere de gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.
Lafı uzatıp sizin çok zamanınızı aldıysam affola, okuyup beğendiyseniz ne mutlu bana :)