Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Roma İmparatorluğu'ndan 1000 Yılına

Özel Hayatın Tarihi 1

Georges Duby

En Eski Özel Hayatın Tarihi 1 Gönderileri

En Eski Özel Hayatın Tarihi 1 kitaplarını, en eski Özel Hayatın Tarihi 1 sözleri ve alıntılarını, en eski Özel Hayatın Tarihi 1 yazarlarını, en eski Özel Hayatın Tarihi 1 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Evlat edinmeler ve bazı azatlıların toplum içindeki yükselişi, doğal üreme oranındaki düşüklüğü telafi ediyordu, çünkü Roma düşüncesi pek az doğacı olan bir anlayışa sahipti. Çocuk aldırma ve gebeliği önleme alışılmış uygulamalardandı, ancak tarihçilerin buradan çıkardıkları tabloyu bozan, Romalıların çocuk aldırma adı altında, bugün bizlerin de böyle adlandırdığımız cerrahi yöntemlerle, bizim gebeliği önleme olarak adlandırdığımız diğer yöntemleri karıştırmalarıdır... Çünkü Roma' da, bir annenin sahip olmak istemediği müstakbel bir çocuktan kurtulacağı biyolojik anın fazlaca bir önemi yoktu. En katı ahlakçılar dahi, meyvesini saklamanın anne için bir görev olduğunu söyleyebiliyorlardı: Cenine hayat hakkı tanımayı düşünmemişlerdi.
Sayfa 24
Gençlik geçer
Tacitus'un Saf Vahşiler olarak betimlediği Germenler, "aşkı ancak sonradan tanırlar, bu yüzden gençliklerindeki güçleri tükenmez"; bizde olduğu gibi. Eğilimleri gereği akılcılaştırıcı olan filozoflar bu akımı desteklerler ve bunlardan biri şöyle yazar: "Aşkın verdiği zevklerle gelince, evliliğe kadar bunlardan mümkün olduğunca sakınman gerekiyor." İmparator ve aynı zamanda filozof olan Marcus Aurelius, "gençliğinin çiçeğini korumuş, erkeklik edimini çok erken gerçekleştirmemiş ve hatta zamanını aşmış olmaktan"; arzu etmiş olmasına rağmen kölesi Theodotos' a da, hizmetçisi Benedicta'ya da dokunmamış olmaktan ötürü kendini kutlayacaktır. Hekimler, gençleri cinsel enerjilerinden kurtarmak için, beden eğitimi ve felsefe öğrenimini salık vermektedirler. Mastürbasyondan kaçınmak gerekmektedir: bu, aslında onun insanın gücünü tüketmesinden ötürü değil, ham bir meyve olacak bir erinliği vaktinden önce olgunlaştırdığı içindir.
Sayfa 42
Reklam
Ölüm, der Seneca, her köşeden karşına çıkabilir: bir deniz kazası, haydutlar "ve kölelerinin en değersizi bile senin üzerinde bir hayat ve ölüm hakkına sahiptir; daha yüksek bir erkten ise söz bile etmiyoruz" . Plinius, yazıştığı kişilerden birini kaygıyla haberdar eder: Dostu, şövalye Robustus birkaç kölesiyle birlikte seyahate çıkmış ve kaybolmuştur. Bir daha da kimse onu görmemiştir; "kendi adamlarının saldırısına mı kurban gitti?" Mainz'daki bir mezar taşı yazısı, otuz yaşındaki bir efendinin trajik sonunu ölümsüzleştirir; kölesi onu öldürmüş sonra da Main nehrine atlayarak intihar etmiştir. Romalılar, kölelerinden için için korkarak yaşıyorlardı; tıpkı doberman besleyen çağdaşlarımız gibi. Çünkü köle, doğuştan aşağı düzeyde olan bu varlık, babaca "sevilen" ve cezalandırılan, kendini "sevdirmek" ve kendine itaat ettirmek gereken bir yakındı. Bu nedenle, efendisiyle olan ilişkisi tehlikelidir, çünkü birbirine karşıt iki yanı vardır: sevgi aniden nefrete dönüşebilir; modern kriminoloji yıllıklarında, o güne kadar sadakatin her türlüsünü sergilemiş görünen hizmetçilerden kaynaklanan nice ani ve kanlı şiddet olayları anlatılmaktadır.
Sayfa 65
Şanssızlık şu ki, "yoksul" sözcüğü Latince ve Fransızcada aynı anlama gelmemektedir. Sözcük Fransızcadaki anlamını, yoksulların oluşturduğu bir çoğunluk ile bir avuç zengini kapsayan bütün bir topluma kıyasla kazanmaktadır; Latincede ise o çoğunluk hesaba katılmaz ve "yoksul" sözcüğü anlamını, zengin diyeceğimiz azınlığın içinde bulur: Yoksullar, çok zengin olmayan zenginlerdi.
Sayfa 157
Kaba şiddete, yargının şiddeti de ekleniyordu. Romalılar hukuku icat etmiş olmakla tanınırlar. Dikkat çekici birçok hukuk kitapları yazdıkları doğrudur ve medeni hukukun püf noktalarını, kurnazlıklarını bilmeyi ve uygulamayı pek görkemli ve hoş buluyorlardı; bu bir kültür, bir spor ve "ulusal bir övünç konusuydu. Buradan, kanun ve düzenin onların gündelik hayatlarında gerçek anlamıyla hüküm sürdüğü sonucu çıkartılmamalıdır. Hukuka bağlılıkları yalnızca yaşadıkları kaosa fazladan bir karmaşıklık, hatta bir silah olarak adlandırılabilecek, hileli davayı getiriyordu. İmparatorluk dönemi Yunan'ında hukuki şantaj ve yasallık örtüsü altında zorla alınan para, eski bir isimle "muhbirlik" diye anılıyordu.
Sayfa 167
Dinler, tanrısal heyecan ile törenselleşmeyi birbirine karıştırma eğilimi taşırlar. Her inanan bu kazanımlardan birini ya da diğerini kullanır ve bilincinde olmadığı bu karışıklıktan yararlanır. Antikçağ'da, başta taşınan tacın bayramı mı, yoksa dinsel bir törene katılımı mı simgelediği nasıl anlaşılacaktır? İman, tanrılara gösterilmesi gereken saygı borcunu yerine getirmektir; dini bayramsa, aynı zamanda bir görev olmanın çifte hazzını sunar.
Sayfa 211
Reklam
Sakinleşmeler
Bireyi varoluşun kaygılarından nasıl kurtarmalı? Bizim antik felsefe olarak adlandırdığımız farklı öğretiler, genel olarak kendilerine bundan başka bir hedef belirlememişlerdi ve diğer yandan din de daha başka bir şey sağlamıyordu, çünkü genellikle öte dünyadaki bir selameti hedeflemiyordu.
Sayfa 224
Sakinleşmeler
Zihinsel alıştırmalar ve bir bireyin varoluşunu düzenleyebileceği hayat kuralları, dinin seçkin bir bölümünü oluşturur. Öte dünya onun bir başka bölümüdür: Ölümden sonra hiçbir şeyin olmayacağı fikri, bizim gözümüzde fazlasıyla dinsiz bir fikirdir. Oysa Antik düşünürlerde, hayat kuralları ve zihinsel alıştırmalar dinin değil "felsefe"nin özünü oluşturuyordu ve din, ölüm ve öte dünyaya ilişkin düşüncelerden hemen hemen ayrılmış durumdaydı. Birtakım tarikatlar mevcuttu, ama bunlar felsefe tarikatlarıydı; çünkü felsefe, ilgilenebilecek olan kişilere, inançlar ve hayat kuralları öneren tarikatların konusuydu.
Sayfa 224
Bu pratiklerden bazıları gelenekler tarafından onaylanmıştır. Bir dinsiz nasıl ayırt ediliyordu? Apuleius'un fazla bilinmeyen bir yazısı bunu anlatır: "Hiçbir zaman hiçbir tanrıdan talepte bulunmamıştır, hiçbir zaman tapınağa gitmemiştir; eğer bir şapelin önünden geçerken hayranlık ifadesi olarak elini dudaklarına götürseydi günaha girdiğini sanırdı; topraklarının tanrılarına, onu besleyen ve giydiren tanrılara hiçbir zaman hasatının ilk ürünlerini ve sürülerinin yeni doğanlarını sunmamıştır; kır evinin bulunduğu topraklar üzerinde hiçbir şapel, tanrılara adanmış hiçbir köşe, hiçbir kutsal koru yoktur." Dindar bir adamın davranışı ise çok farklıdır. Yolculuk yaparken, "bir şapelin ya da bir kutsal korunun önünden geçtiğinde durur ve bir dilekte bulunur, sunağın üstüne bir meyve bırakır ve bir süre tanrıların yanında oturur" .
Sayfa 229
Özelin kamusal üzerindeki utkusu bundan daha mükemmel bir şekilde tanımlanamayacağı gibi, bu utkunun köklerinin asla yalnızca hırs değil, ama öncelikle baba-krala karşı beslenen nefret ya da sevgi duygularının baskınlığı olduğu da unutulamaz. Reginon' a göre, kraliyet erki adlı adınca babanın içinin derinliklerinden salgılanmaktadır, şefkatin mekanı o derinliklerdedir. Hiç kimse kendi kendisinin babası olamaz. Ama, "ben" de mutlak olarak kendini orada ortaya koymaz mı?
Sayfa 461 - Prüm Regino : https://en.wikipedia.org/wiki/Regino_of_Pr%C3%BCm
206 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.