Şövalye de Pardaillan bana bir adamın yüreği iyi olmazsa, kral bile olsa nefrete layık olduğunu, iyi kalpli bir adamın da en aşağı tabakadan biri bile olsa, saygıya layık bir insan sayılacağını öğretti.
Nereye gidiyordu? Bunu bilmiyordu . . . Sadece gidiyordu . . . Arada bir, bütün geçmişini, halini ve bütün geleceğini ifade eden bu bir tek kelimeyi, üzüntüyle değil, aksine bir çeşit neşe ve gururla tekrarlıyordu: «YALNIZ! .. »
Üçüncü Henri, artık son dakikalarını yaşadığını bildiğinden Navarre Kralının sözlerine aldırmayıp:
- "Beni dinleyin, Sir!" Dedi. "Ben ölüyorum! .. Belki bir saatlik bir ömrüm kaldı. Bu da benim yerime sizin Fransa tahtına çıkmanızı sağlayacak vesikayı hazırlamaya yeter!.."
Sonra kalemi eline aldı ve gülümseyerek ilave etti:
- "Kral ölüyor!.. Yaşasın Kral! .. "
- "Gidiyor musunuz?" Diye sordu.
- "Gidiyorum! Burada canım sıkıldı . . . Uzun yollar beni dinlendirir!"
- "Burada kalın! Kral emrinize bir alay asker verebilir!"
- "Yok canım ... Ben kendi kendimi idare ede miyorum bir de onlarla mı uğraşacağım! .." - "O halde güle güle. . . Ne tarafa gitmek niyetindesiniz?"
Pardaillan gülümsedi: - "Sahi yahu . . . Ben ne tarafa gidiyorum?" Şapkasını başından çıkarıp havaya kaldırdı, sonra:
- "Rüzgar gülünü bilirsiniz" Dedi. "Rüzgarın şapkamın ucundaki tüyü ne tarafa doğru yatırdığı nı söyler misiniz lütfen ?"