“Amacım ‘taşra’ bağlamında yazarı, okuru, dili, edebiyatı, özellikle öyküyü, verilen ürünleri, ödülleri... ve ‘metropol’ü sorgulamak. ‘Taşra’nın çok nankör bir bağlam olduğunu biliyorum. Yanlış anlaşılma, anlaşılmama, anlaşılmazlıktan gelinme... Hepsi başıma gelebilir. Olsun. Düşündüklerimin, dediklerimin ve diyeceklerimin edebiyatımıza, insanımıza ve dilimize ait olduklarını biliyorum ya, ona sığınıyorum. İşte ‘metropol’ün bilmediği, bu: geleneğimizden kopmuşluğu. Görünür bütün gücü de suyun başını tutmasından geliyor. Oysa öyle bir dünyada yaşıyoruz ki güçlerin kimlerden kimlere geçeceği pek belli değil. En doğru yaşamak, galiba, insanın mevcut güçlerce ‘gerici’ sayılmak pahasına bile olsa ‘kendine ait’ bir tarzda, kimseye öykünmeden yaşaması.”