Ben/im
Benim geceyi söndüren
sonsuz parmaklı büyücü,
bulutların arasından şehre
güneşi dağıtan benim.
Sabahın mor kıvılcımını,
piyanodaki son at,
dalga ve dalgakıran benim.
Mektup benim, zarf ben,
benim yelkene dolan hava,
yelken, yelkende parçalanan
martı ve hallaç benim.
Benim bu ayna, bu suret-
Bu yüz: Benim.
Karanlığın sonuna gittim ben.
Orada pencereler dilsiz
kapılar sürgülüyken bağırdım:
Yankı dönüp geldi ve vurdu
yüzüme: Çöktüysem,tortu,dibime-
kimse sallamasın artık.
kendimizi ayırmak için topluyorduk antikaları ve egzotik nesneleri. "ama" diyordu: "seyrek de olsalar, bir benzerleri bana benzemeyen birinde yaşayıp gidiyordur ya - bu soğutmaya yetiyor onlardan beni." kendisine benzeyen biri olmadığına inanmıştı bir kez, geri dönemezdi.
paylaşılmaz olanı istiyordu demek. öyle bir şey, öyle bir insan ki: geçmişi ve geleceği bulunmasın - bir tek şimdiye ayarlı bir şimdiyi göstersin durmuş saatı. oysa durmuş bir saat bile…
Nereden geliyor böyle bu rüzgâr,
nereye gidiyor önüme çıkan dimdik yokuş -
arkamda onca pusu, şiddet ve keskin kış,
biri kahve sürmüş ocağa iyice uzakta,
koku aradığım koku olmalı,
bir zakkuma uzanıyor kararlı elim,
kan aradığım kan.