Peygamber Efendimiz'in Muhtasar Hayatı Sözleri ve Alıntıları
Peygamber Efendimiz'in Muhtasar Hayatı sözleri ve alıntılarını, Peygamber Efendimiz'in Muhtasar Hayatı kitap alıntılarını, Peygamber Efendimiz'in Muhtasar Hayatı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Halime Validemiz Rasülullah Efendimiz'i (sav) asla yanından ayırmazdı. Bir gün her nasılsa süt kardeşi Şeyma ile birlikte öğleyin kuzuların yanına gitmişti. Geldiklerinde Halime kızı Şeyma'ya: "Niçin böyle güneşin şiddetli vaktinde dışarı çıkıyorsunuz?" demiş. Şeyma da: "Biz sıcak görmedik. Kardeşimin başı ucunda bir parça bulut dolaşıyor. O nereye giderse bulut da onunla beraber gidiyor ve o bir yerde dursa bulut da duruyor. Buraya kadar hep gölgelikte geldik." diye cevap vermiş.
Fahr-i Alem Efendimiz gençlik çağına erdi. Yüzü nurani, sözü ruhani, konuşması güzel, sözünde dosdoğru idi. Kureyş topluluğu içinde seçkin ve eşsiz oldu ve Muhammedü'l-Emin (emniyetli ve güvenilir Muhammed) diye şöhret buldu.
Gerçekten Kur'an-ı Kerim ne nazımdır ne nesirdir. İkisinden başka tatlı bir kelamdır ve baştan sona fasih ve beliğdir, hepsi mucizedir. Yani benzerini vücuda getirmekten insanlar acizdir.
Fahr-i Alem (sav) Efendimiz Safa Tepesi üzerinde Cenab-ı Hakk'a hamd ve sena ederken Ensar'dan bazıları "Hazret-i Peygamberimiz (sav) vatanına kavuştu, aşiretiyle görüştü. Hiç bundan sonra dönüp de bizim beldemize gider mi?" diye endişe ederlermiş.
Hazret-i Cibril Aleyhisselam gelip Rasül-ü Ekrem'e Ensar-ı Kiram'ın endişelerini bildirdi. Hatemü'l-Enbiya Hazretleri de:
"Ey Ensar cemaati! Ben Allah'ın kulu ve rasülüyüm. Sizin beldenize hicret ettim. Hayat ve ölümüm sizin yanınızdadır." buyurdu. Ensar-ı Kiram Rasül-ü Ekrem'in bu iltifatından fevkalade sevindiler, sevinçlerinden ağlaştılar.
Kulak veriniz, dikkat ediniz, gökte haber var, yerde ibret alacak şeyler var. Yeryüzü bir sarayın döşemesi, gökyüzü yüksek bir tavan, yıldızlar yürür, denizler durur, gelen kalmaz, giden gelmez.
Çünkü bir asırda muteber ve meşhur olan her ne ise; o asırda gönderilen peygamberin mucizeleri ona göre olurdu. Mesela Hazreti Musa (a.s) asrında sihirbazlık pek şöhret bulduğundan, Cenab-ı Hakk ona asasının ejder olarak sihirbazlara üstün geleceği mucizeler verdi. Hazreti İsa (a.s.) asrında da Hikmet pek ileri olduğundan Cenab-ı Hakk onu âmâların gözlerini açmak ve ölüleri diriltmek gibi tabiblerin yapamayacağı mucizelerle gönderdi. Hatemül Enbiya Muhammed Mustafa hazretlerinin asrında ise, şiir ve inşâ pek ziyade ilerlemişti. Arapların gerek medenileri ve gerek bedevileri arasında fesahat ve belâgat, insanın kıymet ve üstünlüğünü belirleyen bir ölçü olmuştu... Bu sebepten Fahr-i Alem hazretlerine belâgatın en üst mertebesinde olan bir kitab-ı Kerim nazil oldu. Onun mislini getirmekten ve hiç olmazsa bir suresine nazire (benzer söz) söylemekten bütün fasih ve beliğ bilinen kimseler aciz kaldı. Halbuki sure sure ve ayet ayet nazil oldukça Resul-i Ekrem onu ümmetine okurdu ve buna nazire söyleyemezsiniz diye bütün füsaha ve büleğaya (fasih ve beliğ zatlara) meydan okurdu. Nitekim ayeti celilede mealen: “Bu Kuran’ın mislini vücuda getirmek üzere ins ü cin bir yere gelseler, birbirlerine yardımcı olsalar dahi onun mislini vücuda getiremezler.(İsra,88)” diye buyruldu. İnkar eden ve düşman olan bunca fesahat ve belagat sahipleri içinde bir şahıs yahud bir topluluk çıkıp da onun bir kısa suresinin bile benzerini söyleyemedi.
Gerçekten Kur'ân-ı Kerîm ne nazımdır ne de nesirdir. İkisinden de başka tatlı bir kelâmdır ve baştan sona fasîh ve belîğdir, hepsi mucizedir. Yâni benzerini vücûda getirmekten insanlar âcizdir.
Kuss bin Sâide'nin Hutbesinden
... Ne mutlu o kimseye ki ona iman edip de o da ona hidayet eyleye. Vay o bedbahta ki ona isyan ve muhalefet eyleye. Yazıklar olsun ömürleri gaflet ile geçen ümmetlere...
Resûl-i Ekrem de "Kim ki Ebû Süfyân'ın evine girerse emındir. Kim ki Mescid-i Şerife girerse emîndir. Kim ki evine kapanırsa emîndir. Kim ki silahını terk ederse emîndir. Kim ki Hâkim bin Hızâm'ın evine girerse emîndir." buyurdu.