Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Pratik Felsefe Yazıları

Hürşad Sinan Özbek

Pratik Felsefe Yazıları Gönderileri

Pratik Felsefe Yazıları kitaplarını, Pratik Felsefe Yazıları sözleri ve alıntılarını, Pratik Felsefe Yazıları yazarlarını, Pratik Felsefe Yazıları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Ama işçi sınıfı hazır olan devlet makinesini olduğu gibi ele geçirmek ve onu kendi hesabına işletmekle yetinemez.” Bu neden böyledir? Çünkü devlet tanımı gereği bir baskı aracı olduğundan ele geçirilen devlet makinesinin işçi sınıfı açısından kullanılması; baskının, haksızlığın bu kez işçi sınıfı eliyle devamı anlamına gelir. Marx bu aygıtın parçalanıp atılmasını, bunun yerine “devlet olmayan devlet” şeklinde tanımlanan proleter iktidarının geçirilmesini öneriyor. Bu iktidar da geçici bir iktidardır ve zamanla yok olacaktır. Daha sonra Engels, bu geçici devletin bilinen anlamıyla devlet olmadığını vurgulamak için, komünite ( Gemeinwesen ) kavramıyla adlandırmayı öneriyor. Hiç kuşku yok ki tarih devlet aygıtının el değiştirmesinin sorunu çözmediğinin örnekleriyle dolu.
Keos Adası’nda baldıran zehri intihar etmeye karar verenlere, bu kararın ikna edici bulunması halinde belediye tarafından dağıtılıyordu.
Reklam
Töre cinayetlerinde sadece kadınların öldürüldüğü şeklinde bir algı oluşmuştur. Ancak, bu doğru değildir. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre bu cinayetlerde ölen erkek sayısı kadınlardan çoktur. Bu verilere göre, 2006 yılı itibariyle son altı yıl içinde namus cinayetlerinde bin yüz doksan kişi ölmüştür. Bunlardan yedi yüz onu erkek, dört yüz sekseni kadındır.
Kadına yönelen şiddetin kökleri tarihin çok eski çağlarına gider ve ataerkillik özel mülkiyetle ilişkilidir.
Biz insanların dünyevi sorunlarını ahlaki sorunlar olarak görmüyoruz. Tersine ahlaki sorunları dünyevi sorunlar olarak görüyoruz.
Clausewitz, politika hakkındaki çarpıcı tespitini yapıyor: “… Politika savaşın içinde geliştiği bir ana rahmidir. Canlı varlıkların niteliklerinin rüşeymde saklı olması gibi savaşın ana hatları da politikanın rahminde saklıdır.”
Reklam
Anadolu’nun kimi yörelerinde halkın “tavukpeçe doğum” dediği şey belki de bir anlamda ötenaziyi perdelemenin, saklamanın bir öyküsü. Tavukpeçe ifadesiyle, yoğun deformasyonla dünyaya gelmiş olma saklı bir şekilde ifade ediliyor ve dokuz aydır beklenen bebeğin neden bir türlü ortaya çıkmadığı açıklanıyor. Tavukpeçe doğum ile (tıpkı bilimkurgu filmlerde olduğu gibi) dünyaya gelen yaratığın son derece hızlı hareket ederek evin köşesine bucağına kaçtığını ve ortadan kaybolduğunu anlatıyorlar.
Bir başka ilginç örneği “Ögedey Kağan” anlatısında görüyoruz: Ögedey Kağan bir hastalığa yakalanmış, konuşma yeteneğini de kaybetmiş ve umarsız bir duruma düşmüştür. Şamanların kehâneti, Kağan’ın Çin halkına yönelik yağmalamalardan dolayı yine Çin halkının toprak ve su efendilerinin kötü davranışına uğradığıdır. Ögedey’in hastalığı doğal olmayan, ilahların neden olduğu bir hastalıktır. İlaçla iyileşmesi mümkün olmayan bu hastalık karşısında tek yol Çin halkının toprak ve su efendilerini sakinleştirecek bir yöntem bulunmasıdır. Bu yöntem: Şamanların hazırladığı bir zehri erkek kardeş Tulay’ın içmesi olmuştur. Bir kurban verme pratiği olan bu olayda, olup bitene Tulay açısından baktığımızda aynı zamanda bir intihar pratiği karşısında olduğumuzu da görüyoruz. Daha çarpıcı örnekse İbn el-Esir’in bir Gürcüden dinledikleri: Esir alınan bir Tatar kendini atının sırtından yere atar ve ölünceye kadar kafasını taşlara vurur. Cengiz Han’ın generali Belgütey Noyan, Tatar esirin düşünme yöntemini açıklıyor: “Eğer hayattayken, insan düşmanının sadağını almasına izin verirse, yaşamın ne anlamı kalır?”
Bir insanla ilişkimizi sürdürmemizde o ilişkiyi sürdürüyor olmaktan dolayı kim olduğumuza dair bir şey çıkar ortaya. Bu, başkalarıyla olan bağların hatlarını çizen ve insanı oluşturanın o bağlar olduğunu gösteren, insanı meydana getiren bağları ya da ilişkileri insana gösteren bir şey. Bu durumda bir bireyin bir başka bireyle bağı, onu o birey yapan şeylerin bir parçasıdır. Dolayısıyla bir “sen”in kaybedilmesi ötede bağımsız duran bir “sen”in kaybı basitliğinde bir iş değildir. İnsan kendini oluşturan bağların bazılarını kaybettiğinde, kim olduğunu ya da ne yapacağını bilemez. Butler bu durumu, “sen”i kaybettiğimi düşünürken beklenmedik bir şekilde “ben”in de kaybolduğunu keşfederim ifadesiyle anlatıyor. Burada birini kaybetmekle bir bireyin kaybettiği ne kaybedende ne de kaybolanda bulunan, henüz kavramına sahip olunmayan, ama bu terimleri farklılaştıran ve ilişkilendiren bağ olarak kavranması gereken ilişkiselliktir.
70 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.