Kanımızca kültür yaşam kavgasının baskısı altında, ilkel dürtülerin doyumundan özverilerde bulunmak koşuluyla kurulmuştur. Her birey birbiri sıra topluma katılırken aynı içgüdüsel haz dürtülerinden ortak çıkarlar uğruna vazgeçmesi ile kültür durmadan, daha geniş boyutlarda olarak yeniden yaratılmaktadır. Bu yolda vazgeçilen içgüdüsel güçlerden en önemlisi cinsel olanlardır. Böylece bu içgüdüler yüceltilirler, yani enerjileri asıl amaçlarından saptırılarak artık cinsel olmayan fakat toplumsal bakımdan daha değerli sayılan amaçlara doğru çevrilirler. Ne var ki, cinsel dürtülerin ancak zorlukla kontrol altına alınabilmesinden ötürü, böylece kurulmuş olan yapı aslında pek sağlam ve güvenceli değildir. Kültür yapısına katılmış bireylerin içindeki cinsel dürtülerin enerjilerinin bu yolundan saptırılmasına karşın başkaldırma tehlikesi vardır. Toplum, kendi kültürü için cinsel dürtülerin özgürleşerek, asıl gerçek ereklerine dönmlerinden daha güçlü bir tehlike düşünmez. Bu bakımdan gelişimindeki bu duyarlı noktaya dokunulmasından hiç hoşlanmaz.
Sanatçı da aslında nevroza çok da uzak olmayan bir içe-dönüktür.
Düş dünyası insanlarca onaylanmıştır ve her doygunsuz kişi bundan rahatlık ve avunma bekler.