"Kokusu miski andıran kadın, seni başkalarıyla paylaşmaya razı gelir mi bu adam?"
"Sen gözleriyle denizlere payidar olan adam, boğulmasa da senin prangalarında yaşayamaz ki bu kadın."
"Hatırla şimdi Mislina, iyi düşün o kurdu ve sonra sevdiğin atı. Kurdun bakışlarındaki yırtıcı da benim, atın yelesinde bulduğun huzurda. Senin kaçtığın da sığındığın da benim."
Sen bir kıymık parçasıyla incinen insanoğlu,
Bulamadın öyle değil mi doğru yolu?
Sen karanlık, hiç gördün mü aydınlık olan sonu,
Söyleme şimdi bana yalanlarla dolu masalların kanunu,
Kim derdi bir adam bir kadının en değerli koru,
Yoksa insanların okullarındaki o kadının mı tabutu,
Nasıl saklanırdı bakışlarında ruhu,
İçinde kurmuşsun büyük bir kainat senden de ulu,
Bir hikaye öyle bir fıtrat bir nefes bir kıymıkla son bulacak,
Karanlık seni en sevdiğin yerde yakacak,
Sakladığın her zerren avuçlarımın arasında un ufak olacak,
Ve gözlerinden büyük bir göğün altında, sevdiğin kadın urganın ucunda sallanacak.
Ölüm, daimi bir iktidarla koyuluğunu sürdürürken kan daima insanın ruhunu gerçek kılan sıvıydı. İkisinin birleşip oluşturduğu koku intikamın var oluşuydu.