Ama insanoğlu, hayvanî atılışlarının esiri olduğu müddetçe, kendini hür saysa da bir köleden farksızdır. Ne tuhaf ki aynı insan, bu hayvanî bağlar yüzünden istiklâl ve hürriyetini kaybettikçe, onu dışta bulacağını zanneder.
Zira vatan güç isterdi, yürek isterdi, vazife isterdi. Ne ki toprağına da imanına da yararlı olabilmek için, güç kadar, yüreklilik kadar, ihlas, adalet ve insafla yumuşamış tevhitçi bir ruh gerekti.
Müslüman Türk'ün asırları ayağa kaldıran cenkleri ve dünyayı uyandıran uğraşları altında yatan itici kuvvet, dört elle sarıldığı ve uğruna can alıp can verdiği ulvi gayesi idi; Îlâ-yı kelimetullah.