Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Rasulüllah'ın İslam'a Davet Metodu

Ahmet Önkal

Rasulüllah'ın İslam'a Davet Metodu Gönderileri

Rasulüllah'ın İslam'a Davet Metodu kitaplarını, Rasulüllah'ın İslam'a Davet Metodu sözleri ve alıntılarını, Rasulüllah'ın İslam'a Davet Metodu yazarlarını, Rasulüllah'ın İslam'a Davet Metodu yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şu halde ihtiyaçlar gerekli kıldığı zaman müşrik bile olsa bir gayr-i müslimin himayesine girmek ve ondan yardım talep etmek caizdir. Elbette müşrikler tarafından verilen bu himaye ve yapılan yardımın, İslam davetini engellememesi, dini ahkamı değiştirmemesi veya tatbikine mâni olmaması, İslam'a muhalif icraatlara ses çıkarmamayı gerektirmemesi şarttır. Şayet bu şart yerine gelmiyorsa gayr-i müslimin yardımı ve emanına başvurmak caiz değildir.
Hem başlangıçta İslâm'a karşı çıkanların bilâhare onun halis müdafii olacaklarını Cenab-ı Hak biliyordu. Henüz hareketin başında bunlara harp ilan ederek vücutlarını ortadan kaldırmaya çalışmak, müstakbel İslam davetçilerini imha demek olacaktı. Bir de harp ve husumet, muârız tarafa karşı kin ve adaveti artırır; inat ve isyanı kolaylaştırır. Halbuki İslam'ın güttüğü siyaset, yaklaştırmak ve kazanmaktır. Bu sebeple çaresiz kalındığı zaman müstesna, harp arızidir ve mes'uliyeti, sebebiyet verene aittir.
Reklam
Mekke'de müslümanlara kıtal izninin verilmemesinde elbette bir takım hikmetler vardı. Öncelikle, bilindiği gibi müslümanların sayısı çok azdı, güçleri yoktu. Böyle bir çarpışmaya girildiği takdirde kolaylıkla yok olabilirlerdi. Sonra İslâm insana değer vermiş ve kanına hürmet göstermiştir. Önce o güzellikle ve ikna ile insanın temel vasfı olan aklının faaliyete geçerek hakikatı idrak etmesini sabırla bekler, bu uğurda, mensuplarına uğradıkları eziyetlere karşı sabır tavsiye eder. Böyle olmayıp da müslümanlar bir çarpışmaya girmiş olsalardı koskoca Mekke şehrinin her hanesi bir harp meydanına dönecek ve İslâm'ın katiyetle arzu etmediği şekilde kan dökülecekti.
II. Akabe Biatı'nda bile Islâm'a gönül vermiş, canlarını fedaya and içmiş bir grup varken biatlarını öğrenen Mekke'lilere karşı kılıçlarını çekmeye davranan ve Hz. Peygamber'den hücum emri bekleyen Ensar'a Rasûlüllah'ın emri, yine "sabır" olmuş ve henüz müdafaa için bile olsa savaşla emrolunmadığını hatırlatmıştı."
İbn Abbas'in rivayetine göre ilk iman edenlerden Abdurrahman b. Avf ve arkadaşları gördükleri hakaret ve hücumları, "Artık bıçak kemiğe dayanmış" telakki edince gelip Rasûlüllah'a müracaatta bulundular: "Ya Rasulallah! Biz müşrik iken izzet içindeydik. İslam'la şeref bulduk, fakat müşrikler bizi zillete uğrattılar. Artık izin ver de gerekeni yapalım." Hz. Peygamber'in cevabı, Cenab-ı Hakk'ın tevcihini hatırlatıcı idi: "Hayır! Ben, af ile emrolundum. Sakın bir çarpışma ve çatışmaya meydan vermeyiniz."
Mekke döneminde de, Medine'de de bütün bu ahkâmın insanlara tebliği ve tatbikini talep, şüphesiz güzellikle iknaya, hüsn-ü muameleye, yumuşak davranışa, deliller beyanına dayanacaktır metot olarak. Ama bütün bu hüsn-ü niyet ve güzel davranışlara rağmen davetin karşısına dikilen, tebliğe engel olan, inananlara zulmeden, eziyet ve işkencelerde bulunan, gözleri görmez, kulakları duymaz, beyinleri işlemez güçler görülecektir. Davetin kaderidir bu. Ta Hz. Adem'den beri her hak davanın karşısına böyle engellemeler çıkmıştır.
Reklam
Halbuki yapılması gereken iş zihinlerdeki şirki izâle etmek, bataklığı kurutmak, put yapan elleri, hakkı müdafaa için canını vermeye hazır bilekler haline getirerek bizzat onların putları devirmesini sağlamaktır. İşte Rasûlüllah, Mekke'de öncelikle bunu yapmaya çalıştı.
devletleşme merhalesi, kesin hatlarıyla Medine döneminde ortaya çıkmış, İslâmi devlet mefhumu Medine'de vücut bulmuştur.
O'nun bu şekilleriyle tebârüz ettirdiğimiz davet metodunu İslâm adına hareket eden kişi ve gruplar, gayet iyi bilmek ve davetlerinde uygulamak mecburiyetindedirler. Rasûlüllah'tan kısa bir müddet sonra daveti terkeden veya metodunu anlamadan, ruhunu kavramadan sadece kendi his ve duygularıyla, kısır bilgi ve tavırlarıyla davet hareketine koyulanlar, günün gelişen imkân ve vasıtalarına da müracaat ederek Rasûlüllah'ı, O'nun davetini ve davet metodunu örnek ve önder ittihaz ederlerse gayelerine erecek, arzulanan İslam cemiyetini sergileme imkânı bulacaklardır ve işte o zaman yeryüzünde fitne ve fesat kalmayacak, refah, saadet ve kardeşlik hükümfermâ olacaktır. Şüphesiz hüküm Allah'ın, hidayet Mevla'nındır.
Rasulullah'ın davetinde mescidin ve üniversite vazifesi gören Suffa'nın ayrı bir yeri vardır. O'nun Mekke ve Medine dönemlerinde dağınık olarak yer alan bu metotlarından ayrı olarak Mekke devri metotlarında görülen en büyük özellik, her türlü eziyet ve baskıya karşı aldırış etmeksizin sabır ve sebattır. Medine döneminde ise, yeri gelince misliyle mukabeleye, yeri gelince müdafaaya, yeri gelince de hücuma yer verilmiş, sert davranış şekillerinden uygun olan birisi, bunu muhatap gerekli kıldığı için uygulanmıştır.
511 öğeden 321 ile 330 arasındakiler gösteriliyor.