Ondokuzuncu yüzyılda ise roman, yeni toplumun gelişmiş MR cihazıdır adeta: Bireylerin kılcal damar- larının içine girmekle kalmaz, ruhlarının bütün çalkantılarını kayda geçirir.
Nitekim üniversite yıllarında sabah namazlarında kalabalıktan avlusuna bile girmekte zorlandığımız malum camiiye şimdi gidin, iki saf ancak doluyor. Çünkü tekke, holdinge inkılab etti. Hayır, inkılab değil, ihtilal oldu. Tekkenin ruhuna hâlel geldi.
Modernlik üç kâğıttır. Üç matbû kâğıt: Kâğıtpara, gazete ve roman. Kâğıtpara olmasaydı Kapitalizm, gazete olmasaydı Ulus, roman olmasaydı Birey olmazdı. Kapitalizm, Kanaat Ekonomisi değil; ulus Millet değil; birey de İnsan değil.
#kitapyorumum
#romanperveriktisatçı
Yazarın daha önce " Roman Diliyle İktisat " adlı kitabını okumuş ve edebi fikirlerine hayran kalmıştım. Bu kitabı da diğerini aratmadı doğrusu. Bir iktisatçının edebiyata bu kadar vakıf, roman eleştirilerinin bu kadar muazzam olabileceğini bir kez daha görmüş oldum.
İlk bölüm : Roman ve İktisat. Ne alakası var diyorsanız buyrun! Faust'tan girip, Don Kişot'tan çıkıyor yazarımız. Adeta adı geçen romanları okumuş kadar oluyorsunuz.
Dilimize romanbilim kavramını sokan yazarın en büyük derdi, sosyal bilimlerden beklenen ne ise romandan da aynı şeyi beklemek. Yani romanın hak ettiği değeri bulması.
Romandan gümbür gümbür bahsederken usul usul siyasete de değiniyor pek tabi. Ama bu kısımlar ilgimi çekmedi açıkcası.
Bir de iktisatçıdan dinleyelim Türk ve dünya romanını diyorsanız biçilmiş kaftan.
Her daim tetikte bekleyen, hiçbir zaman pabucu ters giydirilemeyen, hiçbir hikayenin acıma duygusunu uyandırmadığı adam, pişkin bir suçludan pek farklı sayılmaz.
Don Kişot'un tam çevirisini okuduğumda anlıyorum ki Don Kişot'un asıl mesajı hesapla değil,kitapla ilgilidir. Şöyle diyor adeta : Akıllı insan hesabını değil, Kitab'ını bilendir!