Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Rönesans İngiltere'sinde Türkler

Nazan Aksoy

Rönesans İngiltere'sinde Türkler Sözleri ve Alıntıları

Rönesans İngiltere'sinde Türkler sözleri ve alıntılarını, Rönesans İngiltere'sinde Türkler kitap alıntılarını, Rönesans İngiltere'sinde Türkler en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Timurlenk ve Yunan Hükümdarı
Savaş bitip de Bayezıd tutsak alındıktan sonra, Timurlenk, "Nasıl oluyor da, Yunan hükümdarı gibi soylu bir kişiyi boyunduruğun altına alacak kadar gurura kapılabiliyorsun?" diye ona sorar. Sonra, Bayezıd, "demir bir kafese konur. " Amaç, "kardeşinin kanıyla ellerini kirletmiş olan, kibirli, haris tiranı cezalandırmaktır. " Öte yandan, zafer kesinleşince, "Onun (Timurlenk'in) en sadık kulu ve kölesi olan Yunan hükümdarı kendisiyle birlikte bütün ülkesini elçileri aracılığıyla büyük Fatih Timurlenk'e teslim etti; kendisini dünyanm en zalim tiranından kurtardığı için, bizzat kendisi, ülkesini ona teslim etmesi gerektiğini söylüyordu. Ne var ki Timurlenk, "zaten yeterince geniş olan ülkesinin topraklarını daha fazla genişletmek gibi bir niyeti olmadığını; ( ... ) şan şeref kazanmak, adını gelecek kuşaklara ulaştırıp sonsuza kadar yaşatacak üne kavuşmak ve nihayet, bir dost ve müttefikin ricası üzerine, kendisine yardım etmek için oraya geldiğini bütün dünyanın bilmesi gerektiğini; tek amacının, insanlığın yeryüzündeki en büyük, en korkunç düşmanının kafasını ezip geçen kuvvetini her şeyin sebebi olan Tanrı'nın görmesi olduğunu; imparatorlarınki kadar soylu ve çok eski hanedanlarca yönetilen o büyük, o güzel Constantinople şehrini kurtararak artık adını ölümsüzleştirdiğini" söyleyerek teklifi reddetti." Bahsedilen kaynaklar: Knolles - The Generali Historie of the Turkes, s. 219-221.
Sayfa 86 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
16. yüzyıl edebiyatında Türkler konusuna eğilen birkaç yazardan biri olan J.Q. Adams, Türklerin Elizabeth dönemi tiyatrosundaki işlevi için şunları söylüyor: Elizabeth dönemi tiyatrosunda Türklerin ('Türk' kelimesini bütün Müslümanları da içine alan, genel anlamda kullanıyoruz) sahnede bu kadar çok aranmasının herhalde birtakım nedenleri olsa gerekir. Avrupa'nın sürekli olarak Türk tehdidiyle karşı karşıya kalması, Türk karakterine, Türk adetlerine karşı aşırı bir merak yarattığından, Türkleri doğal olarak, tiyatro sahnesine getirmiştir. Ayrıca, bu durum, esmer yüzü, yadırgatıcı Doğulu giyimi kuşamıyla etkileyici bir sahne dekoru oluşturulmasına da yarıyordu; Türk, hainliği ve zalimliğiyle tanındığından en kanlı sahneleri bile inandırıcı kılıyor, putperest inancıyla bir Hıristiyan kahramanın karşısına konulduğunda da, Hıristiyanlık'a övgüler düzen dini vaızlar için fırsat yaratıyordu. ("lntroduction", The 'fork, s.xıv-xv.)
Sayfa 3 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İngiltere oyunlarında Türk Kişiliği
Oyunun gerek birinci, gerekse ikinci bölümünde canlandırılan Türk karakterlerinden hiçbirinin kötü, ahlakı düşük, alçak olduğu söylenemez. Bajazeth kibirlidir, ama şerefsiz değildir. Tamburlaine'in çirkin muamelesine, ezici aşağılamalarına katlanmaktansa intihar etmeyi tercih eder, ardından, karısı da canına kıyar; doğrusu, soylu bir imparator ile imparatoriçeye ya da tragedya kahramanlarına yakışan bir ölümdür bu. İkinci bölümde de Türkler hiçbir tehlikeye atılmaktan çekinmeyen gözüpek insanlar olarak görünür. Belsera'ın Türk komutanı, Tamburlaine'le savaşırken kaleyi düşmana teslim etmektense, sonuna kadar dövüşerek ölmeyi tercih eder; "iffet kraliçesi" (IV. perde, II. sahne, 96. mısra) diye nitelendirilen karısı Olympia da, kocasının ölümünden sonra, Tamburlaine'in eline tutsak düşmek istemez, önce oğlunu, sonra da kendini öldürür. Orcanes ise soylu bir karakterdir; kendisini aldatan Hıristiyanlar'dan çok daha iyi bir insandır. Elizabeth çağı tiyatrosunda Türklerin "zalim", "hain", "azgın", "yalancı", "şehvet düşkünü" ve benzeri kişilikte insanlar olarak, yani "olumsuz" niteliklerle canlandırıldığı ve aslında bir "kötülük" simgesi olarak kullanıldıkları kanısı bu konudaki yerleşik yargıdır. Bu yargının Tamburlaine için geçerli olmadığı söylenmelidir.
Sayfa 94 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Timurlenk'in ordusunda Hıristiyanlar da vardır; savaştan bir gece önce kampındaki askerler ertesi sabah başlayacak olan çarpışma üstüne konuşmaktadırlar: "İskitler girişecekleri yağmadan, gururlu Partlılar kazanacakları şereften., zavallı Hıristiyanlar da kendi kurtuluşlarından söz ediyorlardı. " (knolles, s. 218)
Sayfa 86 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
İngiliz Tarih kitaplarında Türkler /2
Yazarların bir bölümü, daha çok, Osmanlı yükselişinin nedenlerine eğilir. Bu yazarlardan birkaçının bu yöndeki görüşlerini kısaca aktarmak yerinde olur. Sebastian Munster Straunge and Memorable Thinges'de (1572) Türklerin başarısını devletlerine bağlılıkta, birlik bütünlük içinde olmalarında, güçlüklere dayanaklılıklarında arar. Giovanni Botero, The travellers breviat or an an historicall description of the most famous kingdomes in the world (1601) adıyla İngilizceye çevrilen ve Elizabeth döneminde çok okunan Relationi Universali adlı eserinde, devletin sonsuz gelir kaynakları, ordunun çok iyi örgütlenmesi, çok kalabalık olması ve disiplini üzerinde durur. 16. yüzyılın Türkler hakkındaki en ayrıntılı eserlerinden biri olan, ancak yazarı bilinmeyen The policy of the Turkish Empire (1597) adlı kitapta da, Türklerin ulaştığı başarının nedenlerini açıklamak amacıyla, dinleri, yönetim tarzları, disiplinleri, gelenek görenekleri ele alınır.
Sayfa 40 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Valla bu Avrupalılar hep rahat
Osmanlı Devleti'nin erken dönemlerinde, örneğin 14. yüzyılda Hıristiyanlara da birçok timar verilmiş, bu uygulama sonucunda Balkanlar'da Osmanlı düzeni yerleşmeye başlamıştı. Üstelik, bölgenin Hıristiyan halkı dini bakımdan Osmanlı yönetiminde Latin Kilisesi'nin egemenliği altında olduğundan daha rahat ve serbestti. Ankara Savaşı'ndan sonra yaşanan "Fetret Devri"nde bile, Anadolu'nun büyük bölümünde, düzenin bozulmasına karşılık, Balkanlar'daki Hıristiyanlar arasında herhangi bir hoşnutsuzluk görülmediği gözönüne alınırsa, ülkenin Avrupa kesiminde yaşayan Hıristiyan halkın o dönemde Osmanlı düzeniyle çatışmadığı ortaya çıkar.
Sayfa 16 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Aynı konudaki doktora çalışmasında Warner Rice da şunları yazmıştır: "Hıristiyanların çoğu şüphesiz, bu dehşet saçan dinsizlerin sadece ezeli düşmanları değil, aynı zamanda, doğru yoldan ayrılmış insanlar olduklarında da birleşmiştir, bundan dolayı da, 'Türk' sözünü gaddarlık, hunharlık, kibir, şehvet, hile gibi kötülük simgesi benzeri sözlere karşılık olarak rahatça kullanmıştır. " (Orhan Burian, "lnterest of the English in Turkey as reflected in the Literature of the Renaissance" > Orieııs, c.5, II, s.225.)
Sayfa 3 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
İngiliz Tarih kitaplarında Türkler
Türk tarihiyle ilgili çeviri kaynaklarda konu genellikle herhangi bir biçimde sınırlandırılmadan, ne kadar bilgi toplana bilmişse tümü toplu olarak verilir. 1528'de Türklere tutsak düşerek on üç yıl tutsak olarak yaşayan Macar yazar Bartholomeus Georgievitz'in (öl.1560) The ofspring of the house of Ottomano, and officers pertaining to the greate Turkes Court adıyla İngilizce'ye çevrilen kitabı bu tür kaynaklar için iyi bir örnektir. Hugh Gaughe'un İngilizceye çevirdiği eserin üzerinde tarih yoktur. Zamanında hayli ilgi uyandıran ve birkaç kez basılan eser dört bölümden oluşmaktadır. 1. bölümde, Osmanlı padişahları hakkında kısa bilgi verildikten sonra Türk ordusunun savaş düzeni ile devlet görevlilerinin rütbeleri açıklanır; II. bölümde camiler, imamlar, dua, namaz, Ramazan, sünnet, Kur'an, okullar, imaretler, kurban, vasiyetname, ölü gömme töreni, türbe, sultan, sancakbeyleri, paşalar, yeniçeriler, sipahiler, sultana bağlılık, Türklerin gücünü yıkma yolları, azebler, padişah çadırları, orduya erzak yetiştirme, savaşta disiplin, av, çiftlik, adalet, hukuk, çobanlar, Türkiye'de yaşayan hayvanlar, giyim kuşam, yiyecek, içecek, yemek yeme tarzı konuları; III. bölümde ise, tutsaklar, saltanat, kölelerin nasıl yetiştirildikleri, halkın elindeki kölelerin nasıl muamele gördükleri, nasıl satın alındıkları, kölelerin kaçma imkanları, cezaları, Rumlar ile Ermenilerin tutsaklara yardımı, Hıristiyanlardan alınan vergi konuları ele alınır. IV. bölümde de Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu Mustafa'yı boğdurtması olayı ayrıntılarıyla anlatılır.
Sayfa 39 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
16. yüzyılda Avrupalılar ve İngilizlerin Türklere karşı tutumu değişmekteydi. Çünkü artık Hıristiyan dünya için ciddi bir tehlike haline gelmişti Türkler. Dönemin önyargılı tarihçileri ile seyahatname yazarları da Türkleri çok kere zalim, hilekar, hain, kötü insanlar olarak göstermeye başlamıştı. Bunun önemli bir nedeni, Türklerin Hıristiyanlara karşı kazandıkları zaferlerin açıklanması için duyulan ihtiyaçtır. Bu yüzden, Osmanlıların başarıları Hıristiyanlığın reddettiği bir ahlak ta arandı daha çok. Öte yandan, kanlı cinayet sahneleriyle korku ve dehşet uyandırmayı amaçlayan Seneca tragedyasının İngiliz edebiyatına uyarlanışında "Korkunç Türk" imgesinden de yararlanılması ve Türk'ün zalim bir zorba ya da amansız bir "kötü adam" kişiliğiyle canlandırılması çok doğaldı. Çünkü "Türk" sözü gaddarlığı, acımasızlığı akla getiriyordu. Bu imgenin Rönesans çağında Makyavelist idealleri çağrıştırması da herhalde kolayca anlaşılabilecek bir şeydir. Dönemin edebiyatında görülen de budur. Marlowe'un Ithamore'u, Makyavelist Barabas'ın emrine girmiş gerçek bir "kötü adam"dır. Bir Türk'ün bir başkası adına değil de kendi adına eyleme geçen bir Makyavelist kişiliğiyle çizilmesi içinse, fazla beklemek gerekmemiş, The J ew of Malta'dan birkaç yıl sonra, daha önce ele alınan The tragicall reign of Selimus'taki Selimus karakteri ortaya çıkmıştır.
Sayfa 117 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
İngilizlerin Türklerle Troyalıların aynı kökten geldiğine..
Aynı şövalye tipi Thomas Kyd'in Soliman and Perseda adlı oyununda Hıristiyanlar ile turnuvalara katılır. Rönesans çağının belli bir döneminde, Türkler ile Troyalıların aynı kökenden geldiklerine ilişkin bir inanç da vardı. Virgilius, Troyalılara "Teurci" diyordu, bu kelime Latincede "Turci" ya da "Turcae", İtalyancada "Turchi" haline gelmiştir. 1453'te İstanbul'un fethiyle sonuçlanan kuşatmayı gören Kardinal Isidore 1486 tarihli bir mektubunda Fatih Sultan Mehmed'i "Troya Prensi" olarak anıyordu. Bu inanca göre, Osmanlıların 15. ve 16. yüzyıllarda Yunanistan'ı egemenlikleri altında bulundurmaları İlkçağ'da Troya'yı fetheden Yunanlardan iki bin beş yüzyıl sonra alınmış bir intikamdı. Bu konuda bize aydınlatıcı ve ayrıntılı bilgiler veren Terence Spencer şunları yazıyor: "Türklerin Troyalıları temsil ettiği varsayımı, Hıristiyanların Eski Yunan'a duydukları yakınlıkla herhalde çatışan bir görüş olmakla birlikte, Ortaçağ'dan kalma Troya hayranlığı Türkler ile Yunanlar arasındaki anlaşmazlığın açıklanmasına bir ölçüde de olsa yansımıştır. " Ne var ki, Elizabeth çağı oyunlarında bu inancın izlerine rastlamıyoruz.
Sayfa 116 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Tamburlaine oyununa eleştiriler
Eleştirmenler, edebiyat tarihçileri, oyunu doğrudan doğruya Tamburlaine'in hikayesi olarak değerlendirirler. Eseri ele alırken de, genellikle, Tamburlaine kişiliği ile onun çeşitli özellikleri üzerinde dururlar. Bu yaklaşıma göre, oyunda, Bajazeth ile Türklerin de, ötekiler gibi, Tamburlaine'in tutkularına hedef olmaktan öteye bir
Sayfa 73 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
I. Elizabeth'ten önceki dönemleri savaşlar, taht kavgaları ve kanlı olaylarla geçen İngiliz tarihi, tarihi olayları da seyircinin beklentileri doğrultusunda işleyen oyun yazarlarına sayısız konu ve malzeme sağlamaktaydı. Öte yandan, geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi bu yüzyılda da ölüm cezalarının "halka ibret olsun" diye meydanlarda, açıkça infaz edilmesi, kesilmiş kafaların yollarda sergilenmesi bu tür dehşet verici sahneleri İngiliz halkı için olağanüstü, inanılmaz olaylar olmaktan çıkarmaktaydı . Bütün bu etmenler ise, şiddet ögesinin abartılarak sahneye getirilmesini gerektiriyordu. Osmanlı-Türk tarihinin İngiliz tiyatrosu için pek çok malzeme verebileceği kolayca anlaşılabilir. Osmanlı tarihindeki taht kavgalarının yol açtığı kanlı olayların, padişah olmak amacıyla kardeşlerine savaş açan şehzadelerin, saltanatını sürdürmek için kardeşlerini ya da oğullarını boğdurtan sultanların hikayeleri ve buna benzer malzemelerle Türklerin tiyatroda çok revaçta olan bir konuya gerçeklik ve inandırıcılık sağladıkları ileri sürülebilir.
Sayfa 2 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Elizabeth çağında yazılmış oyunlar gözden geçirildiğinde, bu dönemin tiyatrosunda Osmanlı-Türk tarihine ve Türklere yönelik bir ilgi olduğu görülür. Bu ilgi o dönem tiyatrosunun belki ilk bakışta fark edilebilen özelliklerindendir. Öyleyken, günümüzde Elizabeth çağı tiyatrosunu ele alan yazarlar, eleştirmenler, edebiyat tarihçileri bu ilgi üzerinde pek durmazlar. 16. yüzyıl İngiliz edebiyatında Türkler konusuna ayrıntılı bir şekilde eğilen yazarların sayısı oldukça azdır; onlara göre de, Elizabeth çağı oyunlarındaki Türklere yönelik ilgi, hayati olmayan, dramatik açıdan biçimsel bir özelliktedir.
Sayfa 1 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Katolikliği yeniden resmi din ilan edecek olan Kraliçe Mary Tudor'un Türklerle yakınlık kurulmasını uygun karşılamamasıydı. Jenkinson'ın girişimi, Türk-İngiliz ticari ilişkilerinin kurulmasını sağlayamamasına rağmen, öncül bir girişim olarak 16. yüzyıl İngiliz iktisat tarihinde özel bir önem taşır.
Sayfa 28 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Elizabeth çağı tiyatrosunda Türkler konusuna yukarıda anılan yazarlarınkine göre çok farklı bir açıdan eğilen Wann araştırmasında şu sonuca varıyor: "Türkiye eylem sahnesinde en çok kendini gösteren ülke olduğundan, Türkler de tiyatro sahnesinde en sık karşılaşılan karakterlerdir. Aslında, Türkler Batılılardan da daha çok karşımıza çıkar, doğrusu, ilk bakışta sanıldığndan daha çarpıcı bir durumdur bu; çünkü 'Batılı' sözü Avrupa'nın bütün Hıristiyan uluslarını kapsar, oysa Türk bu oyunlarda canlandırılan altı Doğu ırkından sadece biridir. Türklere yönelik ilginin başka herhangi bir Doğu ırkına olan ilgiden daha güçlü olduğu açıktır."
Sayfa 8 - İstanbul Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.