Ruhlar Evi, Şilili yazar Isabel Allende’nin ilk romanı. Allende bu romanında, bir ailenin üç kuşak öyküsünü büyülügerçekçilik ögeleriyle süsleyerek, ilgi çekici olaylar silsilesi içinde aktarırıyor. Diğer yandan ise yazar, hem Şili depremi, ülkede yaşanan yoksulluk, sermaye sahiplerinin köylüleri köle gibi çalıştırması, sömürmesi gibi dönemin öne çıkan olay ve unsurlarına yer veriyor, hem de ülkenin o dönemlerdeki siyasi durumunu, Marksist lider Salvador Allende’nin başkan oluşu ve daha sonrasında kanlı askeri darbe ile görevden alınıp öldürülüşünü anlatıyor. Darbenin toplum üzerindeki korkunç etkilerini ve aynı ya da farklı görüşten pek çok birey üzerinde doğurduğu acıları etkileyici bir şekilde ortaya koyuyor. Soyadından da anlaşılacağı üzere yazar, başkan Allende’nin de yeğeni aslında. Döneme yakın tanıklığı, başkan Allende’nin öldürülmesinden sonra ailece sürgüne gidişleri de yaşananların gerçekçi anlatımını artırıyor.
Ruhlar Evi’ni okurken Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık kitabını anımsadım sıklıkla. Özellikle Marquez yoğunluğunda olmasa da büyülügerçekçilik unsurları barındırması, kimi zaman birbirini tekrar eden isimlerle bir ailenin iç içe geçmiş kuşaklar boyu öyküsünü anlatması benzer bir tat verdi. Ancak Yüzyıllık Yalnızlık’a göre oldukça kolay ve yalın bir okumaydı.