Denir ki, istiâze'nin hakikatinin zahir olması, sadece sözde,
أعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّحِيمِ demekle mümkün değildir. Elbette huzuru
kalble söylenmesi lâzımdır. Sözünün hal ve fiiline uygun olması gerekir. Dilin أَعُوذُ بِاللَّهِ "Ben Allah'a sığınırım," derken; halinin ve fiilinin أعُوذُ بالشَّيْطَانِ "Ben şeytana sığınırım" dememelidir. İşte bu durum, isyân ve tuğyanda nefsin şeytanla ortak olmasıdır.
Akıllı kişinin, sıkıntılardan, kayıtlardan (saplantı ve kaprislerden) gailelerden ve vucûdun (varlığın) helâk edici tehlikelerinden kurtulmak için, yapması gereken şey; şeriat'ın kuvvetli ipine sarılması ve sırat-ı müstekîmi şaşmamak yâni doğru yoldan aslâ ayrılmamaktır. İşin sonu gizlidir. (Akıbetin ne olacağı ve hayatın) ne ile sonuçlanacağı bilinmez.
"Kim hakîkî bir şekilde şeytandan Allah'a sığınırsa, bu da huzuru kalble mümkündür; Cenâb-ı Allah, onunla şeytanın arasına üçyüz perde gerer; perdenin arası yerle gök arası gibidir."
Sayfa 33 - Gül Kitap - 1. Cilt - Tercüme: Ömer Faruk Hilmi
Zahirde şeytan ile murat edilen "İblis" ve aveneleridir. Denildi ki: "Şeytan kelimesi, insanları, tereddüde düşüren, doğru caddeden saptıran, azgın ve haddi aşan insan ve cinlerin hepsi için kullanılır." Cenâb-ı Allah, insan ve cin şeytanlarını şöyle beyan ettikleri gibi:
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِي عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ (112)
"Ve böyle... Biz her peygambere insü cinn şeytanlarını düşman kılmışızdır. Bunlar aldatmak için birbirlerine lâfın yaldızlısını telkin eder dururlar. Eğer rabbin dilese idi, bunu yapmazlardı. O halde bırak şunları uydurdukları hurafat ile haşrolsunlar. " (En'âm: 6/112)
Sayfa 31 - Gül Kitap - 1. Cilt - Tercüme: Ömer Faruk Hilmi