Yadsıma sistemi gözlerimizi gerçeğe körleştiren bir sis perdesi gibi. Kendimizi görmek ya da başkalarına gerçekte ne olduğumuzu göstermek çok fazla acı vereceği için yüzümüze toplumsal bir maske geçiriyoruz.
Üzerindeki herkesin bir deri hastalığına tutulmuş olduğu bir
gezegende yaşadığınızı hayal etmenizi istiyorum. İki üç bin yıl
boyunca gezegeninizdeki insanlar aynı rahatsızlığı çekmiş olsun. Bu insanların bedenleri iltihaplanmış, dokunulduğunda çok acıyan yaralarla kaplı. Onlar elbette derinin doğal yapısının bu olduğuna inanacaklardır. Tıp kitapları bile bu hastalığı bedenin doğal durumu olarak tanımlar. Bu gezegen insanları sağlıklı ciltlerle doğar. Ama üç dört yaş sırasında ilk yaralar belirmeye başlar. Yetişkinliğe adım attıklarında yaralar bedenlerini baştan aşağı kaplamıştır.
Bu insanların birbirlerine nasıl davranacağını canlandırabiliyor musunuz? Birbirleriyle ilişki kurmak için yaralarını sakınmaları gerekir. Acısı çok büyük olduğu için birbirlerinin tenine dokunmakta büyük zorluk çekerler. Kazayla birisine dokunacak olsanız canı öyle yanar ki öfkeyle dolar ve aynı şeyi yapmak için o da size dokunur. Ama sevme güdüsü hala çok güçlüdür, bu yüzden de başkalarıyla ilişki kurmak için yüksek bedeller ödemek zorunda kalırsınız.
Bir zamanlar bir üstat varmış. İnsanlar konuşmasını dinlemek için toplanmış. Söyledikleri harikulade imiş, sevgi sözcükleri ona kulak veren herkesin ta yüreğine işlemiş. Kalabalığın arasında bir adam, Üstadın ağzından çıkan her sözcüğü dinlemiş. Gönlü yüce olduğu kadar alçakgönüllüymüş de. Üstadın sözleri bu adamı öylesine derinden etkilemiş ki