Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sahnede Elli Sene

Ahmet Fehim

Sahnede Elli Sene Sözleri ve Alıntıları

Sahnede Elli Sene sözleri ve alıntılarını, Sahnede Elli Sene kitap alıntılarını, Sahnede Elli Sene en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ben öyle eski bir kitabım ki, İlk ve son sayfalarım kaybolmuştur!
Namık Kemal, Şemsettin Sami ve Mithat Efendi’nin eserleri, teatral olmaktan uzaktı. Yalnızca güzel yazılmış hitabet eserleriydi. Bununla beraber bu yerli oyun çığırı devam etseydi, bugün büyük bir tiyatro kütüphanemiz oluşurdu.
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
Büyük bir deprem olmuş. Şehirde bir tek minare kalmamış. Kapalı çarşı baştan aşağı yıkılmış. (1894 yılında 7 büyüklüğünde İstanbul depremi)
Yeni bir tiyatro yaptık...Elli dört locası vardı. Ancak bu elli dört locanın elli üçünü hükümet ileri gelenlerine ayırmıştık. Ancak bir tanesini satabiliyorduk. Artık varın anlayın, tiyatro ne alemdeydi!
Sayfa 103Kitabı okudu
1895-1896 yıllarındaki Ermeni Olayları yüzünden bütün Ermeniler gibi sahnededirler de bir köşeye çekilmiş, korku ve kuşku içinde kalmışlardı.
İşte böyle ciğeri beş para etmez, toplum için zararlı insanlar, o zamanın hükümetini ne yazık ki bir zümrüdüanka kuşuna çevirmişlerdi.
Reklam
Ancak her işin, özellikle de tiyatronun bir serserisi bir isyancısı vardır.
İstanbul Belediye Başkanı Rıdvan Paşa, oğlunun tiyatrodan uzaklaşması için 1904’te İstanbul’da Türkçe oyun oynanmasını yasaklamıştı..
Sayfa 101Kitabı okudu
O tarihte Ankara’ya henüz tren yolu yapılmamıştı. Geyve’ye kadar trenle geldik. Oradan dokuz araba kiralayarak dokuz gün dokuz gece, dere tepe aştıktan sonra Ankara’ya vardık. Ancak bütün yolculuğumuz neş’e ve eğlence içinde geçmişti.
Reklam
1897 Yunan Savaşı patlak vermişti. Uğradığımız her yerde kargaşa vardı. Ethem Paşanın orduları bir hamlede Atina’ya girmeye hazırlanmış, her köyden Mora’ya Akın başlamıştı. Güç bela Kavala’ya vardık...Şehre girerken, cephede ilk Zafer elde edilmiş, Kavala’ya Yunan kelleleri getirilmişti. Karpuz fenerler gibi öteye beriye asılan bu Efzun başları altında halk günlerce şenlik yaptı.
Giresun’a geldik....Dilekçemiz belediye Başkanı Kaptan Yorgi’ye havale edilmişti. Kaptan Yorgi Giresun’u imar etmiş, Müslümanların da, Hıristiyanların da büyük sevgisini kazanmış bir Karadenizli idi..
Ancak ne yazık ki cenazesini yalnızca arkadaşları ile yerli Rum, Ermeni ve Yahudiler kaldırmış. Yerli Müslümanlardan hiç kimse cenazesine gelmemiş. Çünkü ölen bir oyuncu idi. Mahkemelerimizde bile tanıklığı kabul edilmeyen , toplum içinde statüsüz kalmış, dini, imanı, Allahı olmayan (!) bir oyuncu işte...
Çocuk yemedi. Kararmış çömlekten iğrenmişti. Ancak bilmiyordu ki, o üç odunla pişmiş kara çömlekteki yemekler mübarek Anadolu’nun bereketini simgeliyordu. Çömleğin etrafına toplanan, elleri nasır bağlamış, yanık tenli işçiler, toprağın kudretine iman etmiş kimselerdi. Bende onlar gibiydim. Evet ben sahne adamıydım. Işıklar, belki bir vitrin kadar bana gurur verebilirdi. Ancak insanlık ve yaşam biçimi bakımından bu işçi insancıklardan farklı değildim. Çünkü Tolstoy’un dediği gibi “ Dünyada yalnız akıl ve kuvvet dengesizliği vardır. Başka hiçbir şey yok…”