Şimdi her şey, her şey, aşkım, ruhum, gençlik emellerim, bütün varlığım, bütün umutlarım benden kaçıyor, beni ebedi bir hüsrana, ebedi bir sefalet ve perişanlığa mahkûm ediyordu...
Ben hiçbir zaman bu sözleri mest edici, bu yaraları iyileştirici sözleri o sevgili, o sevimli, o latif ağızdan işitmeyecektim ve bu şüphe, bu tereddüt, bu azap içinde ölecektim...
Evet, bir müddet birer eski düşman gibi birbirlerine karşı nefretle bakan kalplerimiz birbirini paralamak, birbirini kanatmak hususunda o kadar ısrar etmişler...
... Türklüğü her yerde olduğu gibi bütün şan ve şerefiyle muzaffer ve galip çıkarmak lazım geleceği hissi bütün aşkına üstün geldi ve o dakikadan itibaren mukaddes bir maksada hizmet etmek... Aşk ve sevda gibi geçici, ardı sıra hüsranlar, pişmanlıklar bırakıcı hislere boyun eğerek çocukça hareket edecek yerde bütün o hayalperverliği bir tarafa bırakarak cemiyet içinde Türklüğün bir vahşet örneği değil bir ziynet, Türklerin de medeni bir millet olduğunu bir İngiliz kızına karşı ispat eylemek lazım geleceğini düşünerek derhal hareket tarzımı değiştirdim.