Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sanat ve İktidar

Aydın Şimşek

Sanat ve İktidar Sözleri ve Alıntıları

Sanat ve İktidar sözleri ve alıntılarını, Sanat ve İktidar kitap alıntılarını, Sanat ve İktidar en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Aristoteles'e göre en önemli sanat dalı politikadır. Çünkü o, yaşamın bütünlüğünü içerir.
Cervantes
Rönesans döneminin en ünlü edebiyat yapitlarından birisi de İspanyol yazar Cervantes'ten (1547-1616) gelmiştir: Don Kişot! Cervantes, çağdaş romanın kurucusu ve öncüsüdür. Don Kişot'un ayakları tamamen insana ve insan ütopyasının üstüne basar. Insancıldır. Doğa zenginliği yücedir.Evrensel değerlere göndermelerle doludur. Şovalyeliğin eleştirisiyle gelişen romanda, gerçek ve düşün karşıtlık olarak bir arada oluşu gözlemlenir. Bir bilgin bu ölümsüz yapıtı değerlendirirken şöyle der: "İnsan Don Kişot'u hayatında üç defa okumalıdır. Kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp duyguları harekete geçireceği gençlikte, mantığın hakim olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından baktığı ihtiyarlıkta."
Reklam
Fransiz Devrimi
Fransiz ihtilali ,önünü açtığı temsili siyasi rejim ilkeleri ile,düşün bilim-sanat adamlarının yaratılarından beslenerek, halk meclislerinin oluşturulmasını sağlamıştır. İhtilal mutlak monar-şinin hakim olduğu eskiyi yıkmış, modern, ilerici, siyasi düsüncelerin kurumlara yerleşmesini sağlamıştır. İhtilalin en önemli özelliği 1789 Meclisi tarafından kabul edilen, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi olmuştur. Hazırlanan yeni anayasa, 1791 yılında krala kabul ettirilmiş, anayasa, Montesquieu'nün, Rousseau'nun düşüncelerinden esinlenerek üç önemli ilke konmuştur. Bunlar; ulusal egemenlik, temsili rejim ve kuvvetler ayrımıdır. Böylelikle ihtilalin mantığı devrim mantığına dönüşmüştür. Fransız Devrimi tüm dünyada siyasi ve düşünce özgürlüğünün önünü açmıştır.
Sürrealizm ( Gerçeküstücülük)
Sembolizmin ortaya çıktığı 19. yy ikinci yarısından 20.yy ilk yarısına kadarki barış sürecinin sona ermesiyle birlikte, kapitalist ülkelerin amansız paylaşım hırsları bütün dünyaya sosyal-siyasal dengesizlikler getirdi. Altüst oluşlar, kaoslar, ardı arkası kesilmeyen büyük vahşetler, yeni bir kuşağın -savaş kuşağının- insan sevgisini yitirmesine neden oldu. Yeni kuşaklar, savaşların açtığı derin yaralarla büyüdüler, tüm değerlerini, insani erdemlerini sosyal bireysel bunalıma teslim ettiler; bunalım kuşağı oldular. Bunalımın ürettiği yeni bir bakış açısı da ağır ağır hayatın içerisine inmeye başladı. Gerçeküstücülük işte buralardan ortaya çıktı. Çok büyük ölçüde Freud'un düşüncelerinden beslenen Gerçeküstücüler en dar anlamıyla, savaş ortamında ve sonrasında toplumsal ilgisizliği, toplumsaldan uzaklaşmayı, gizli bir nihilizmi geliştirdi.
Sayfa 161Kitabı okudu
Rönesans dönemi
Rönesans, 1350'lerden başlayarak önce İtalya'da kendini göstermiştir. Modern sanatların gelişimini imleyen Rönesansın tarih sahnesine çıkışından önce, 1127'ler dolaylarında, mimar Abbot Suger, Paris'teki St. Denis Manastırı'ni restore etmesiyle modernizm başlar. Mimari düşüncelere daha önce hiç denenmemiş, ne Klasik Yunan ne Roma ne de Romanesk tarzında olmayan, yeni bir bakışı yansıtır bu çalılşma. Suger bu çalışmasına, Latince Opus modernum (modern yapıt) adını verir. Böylelikle, Latincede tam simdi anlamına gelen modo sözcüğü modern'i karşılar ve Rönesans öncesi mimaride bireysel bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkar. Ancak, Yeniden Doğuş'un güçlü bir harekete dönüşmesi yine İtalya'dan başlar. Nedenine gelince, hemen tüm İtalyan kentleri, laik düşünceli halkların bilinçli olarak tanrısal, mistik güçlerden uzaklaşıp insana yönelmiş olan sanatçıların, düşünürlerin ve bunları sahiplenen, koruyan prenslerin yaşadıkları yerlerdir.
Eleştirel gerçeklik ve Romantikler
Kapitalist toplumdaki gelişme evreleri ile gerçekçiliğin nitelikleri de değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle, Romantik gerçekçilikten yola koyulan burjuva sanatçıları, toplumun işleyiş yasalarından etkilenip ortaya çıkan sanatın,düzeni eleştirmesine, düzendeki büyük haksızlıkları göstermesine ve tüm olumsuzluklara ilişkin yöntem geliştirmesine kadar uzun bir yolu katetmişlerdir. Bu yolun sonuna ise Eleştirel Gerçekçilik denilmektedir. Eleştirel gerçekçilik kavramı ne yazık ki çoğu zaman elastikidir, belirginlik taşımaktan uzaktır. Bu nedenle eleştirel gerçekçilerin sundukları iyi ve kötü kavramları çoğu zaman ters sonuçlar verebilir. "Gerçeği, var olanı olduğu gibi değil de soyutlaştırarak yazarın ve şairin arzusu doğrultusunda olması gerektiği şekilde sunuyor. Böylece iyi ve kötü de gerçeklikten uzaklaşıyor. Romantiklerin iyi diye sundukları kişilikler gerçekte kötü, kötü diye sundukları kişilikler gerçekte iyi olabilirler.
Sayfa 179Kitabı okudu
Reklam
Eleştirel gerçeklik
Gerçek kavramı ancak emek (iş, çalışma) ve eylem açısından tanımlanırsa materyalist bir içerik kazanabilir. Gerçek kimi zaman mantıksal kesinlik, kimi zaman nesnel doğruluk, kimi zaman ahlaki iyilik anlamina gelebilir. Gerçek devrimcidir denildiğinde, bundan devrimin haklılığı da anlaşılabilir. Var olan her şey, yalnızca nesnel olarak gerçek olduğundan dolayı devrimci olduğu sonucu da çıkabilir; ya da doğru olarak gerçeğin yalnızca devrimci dönüşüm ve hareket içindeki nesneye ait bir özellik olabileceği... Bu anlamda da gerçek ile örneğin madde, nesne gibi kavramlar arasında dolaysız ve kendiliğinden var olan bir bağlantı aramaya/bulmaya yönelmiş sanatın sosyalist gerçekçi olduğundan söz edilemez
Sayfa 178Kitabı okudu
Kültürleşme bireysel planda zorla, güç kullanarak yapilyorsa, ortaya çıkan transkültürasyon'dur. Eğer bir toplumun ya da özel bir kültür birikiminin bir başka toplumu ve onun kültürünü baskı altına alması, içinde eritmesi sonucunda ortaya çıkıyorsa, buradaki kültürleşme asimilasyon olarak adlandırılır. "Kültürleşme terimi ve kavramı kültürlemeden çok daha eskidir. Daha 1880'lerde Amerikalı antropologlar 'uygar insanların etkisi ile değişen yerli (kızılderili) geleneklerinden' söz ederken kültürleşme gücü deyimini kullanmışlardır.. Yabancı ülkelerde uzun süre kalan birey ve gruplarda gözlemlenen değişimler kültürleşmedir. Osmanlı Devleti'nin Enderun okuluna aldığı Hıristiyan çocuklarından vezirler, paşalar ve sadrazamlar yetiştirmesi Osmanlı yönünden' başarılı bir 'transkültürasyon' örne- gidir. Buna karşılık Amerika'ya göç edip yerleşen Avrupalilar orada karşılaştıkları yerli kültürlerden birçoğunu özümserler, asimile ederler. Osmanlılarla Sırplar arasında da yıllar boyu süren savaşlar kültürleşmenin bir öyküsüdür."
" Devrimler ve karşı devrimler birbirini izledi. Avrupa 'daki bu hızlı değişim krallari korkuttu.Ingiltere,Avusturya, Rusya ve Prusya, Fransa'ya karşı birleştiler. Napolyon yenildi (1814). Tahta yeniden Bourbon Hanedan yerleşti. Ne var ki, Fransız Devrimi'nin yaydığı düşünce öldürülemedi. Ve bütün ondokuzuncu yüzyıl, Fransa'da ve özellikle Batı Avrupa ülkelerinde, burjuvaziyle soylular ve ruhban sınıfi arasındaki çatışmalarla geçti... Çoğunlukla liberaller kentsoylulardan, tutucular ise kralcı soylulardan oluşuyordu. Yönetim bazen liberallerin, bazen tutucuların eline geçti. Ancak her iki kamp da bir konuda kesinlikle anlaşıyordu: Mülkiyet, dokunulmaz kutsal bir haktır.." *Germain Bazin / Sanat tarihi
ve Ortaçağ
"Tarihi akışı içerisinde insan düşüncesinin donduğu, daha doğrusu gelişim yönünden duraksamaya uğradığı dönemler vardır. Siyasal tarihçiler, Batı Roma Imparatorluğu'nun yıkılış tarihinden, Türklerin İstanbul'u alış tarihine değin geçen aşağı yukarı bin yıllık süreyi, insan düşüncesinin gelişimi açısından karanlık yıllar olarak nitelendirmişlerdir.. Bu bin yıllık süre içinde insanın düşünme özgürlüğü alabildiğine sınırlandırılmıştır."
Reklam
"İtalyan Rönesans'ı doruğuna, așağı yukarı 1500 yılinda ulaştı. Leonardo Da Vinci'nin (ölm. 1519) dış dünyayı sanatla, insanları ve nesneleri titiz bir biçimde gözetlemesiyle, durup dinlenmeksizin izleyip incelemesi ve Niccolo Machiavelli kişisel deneyimine ve klasik yazarları incelemesine dayanarak politikanın doğası ve kullanılışı üzerine yaptığı amansız çözümlemesi, Rönesans akımının doruğunu oluşturur." William H.Mc Neill / Dünya Tarihi
Babil ve Asur'da
Babil ve Asur'da öğretici metinlerin, lirik şiirlerin, bilgece söylenmiş sözlerin, kahramanlık destanlarının yaratılış hikayelerinin masalsı ama felsefi içerikleri, günümüz edebiyatının da vazgeçemediği kaynaklardır. Tanrılar insanlığı yarattığında / Ona ölümü ver- diler, / Kendi ellerinde tuttular yaşamı. / Ey Gilgamış tıka basa ye / Kendini hazlara ver gece gündüz, / Sevinç içinde ol her zaman, dans et, şarkı söyle sabahtan akşama. / Giysilerin tertemiz olsun, /Başını yıka, suda yıkan / Elinde tuttuğun şeyleri iyi koru. / Bırak karın da sevinsin göğsünde. /İnsanlığa düşen işte budur.
Her sanat değeri elbette kendi dışındaki dünyanın politize olmuş değerleriyle buluşur, onlardan etkilenir, onlari etkiler. Ancak sanat bir düzlemler yargisı ya da ilkeler egemenliği peşinde değildir. Bu nedenle sanat kendi değer- leriyle yalnızca kendisi içindir. Yeni kendisi için amaçtır, ancak bu amaç kendisinde kalmaz, ilişkiye girer, bazen kendisiyle beraber, bazen de kendisine rağmen toplumsallaşır.
Sayfa 10 - kanguru yayinlariKitabı okudu
Dante'nin İlahi Komedyasi
İtalyan edebiyatında, yaşamı Ortaçağ sınırları içerisinde kalan şair Dante Alighieri (1265-1321) Rönesans dışında kalmasına rağmen insancıl yaratıcıların önemli isimlerinden birisidir. Dante'nin felsefesini aşk ve sevgi oluşturur. Aşk ve sevgi yalnızca insana yönelik değil, tüm canlılaradır. Bu nedenle dinsel olana yaslanır, ancak onların canlı görüntüsü olana da son derece saygılıdır. Üç bölümden oluşan Ilahi Komedya (Cehennem, Araf, Cennet) adlı büyük yapıtında yepyeni bir anlatı tekniği ile karşılaşırız. Ayrıntıların bütüne katılıp bir anlama dönüşmesiyle, Cehennem sonu gelmez bir kuyu ve karanlıktır. Araf ise yeryüzündedir, huni ya da dağ biçiminde yükselir. Cennet ise gökyüzüdür. Halk diliyle yazılmış 14.299 dizeden oluşan bu büyük imgesel şiirde şair, hem İtalya'nın içinde bulunduğu siyasal kargaşaları, hem de kendi tutkularını, mutluluklarını, özlemlerini anlatır. Cehennem, Araf ve Cennet birer katmandır ve iyi ile kötünün mekânlarıdır. Cehennem, gururun, kıskançlığın, aşırı tutkunun, gözü karalığın insanları sürüklediği kötülüklerin sonuçlarıdır. Araf ise iyiyle kötü arasındadır ve burada ışık belirginleşir. Az günah işlemiş olanlar burada kendileriyle hesaplaşıp, umutla kurtuluşlarını beklerler. Cennet ise bilinendir ; sevgidir, aşktır, özgürlüktür, mutluluktur.
Ölüm düşüncesi sıradan insanı ürkütür, dehayi ise daha güçlü kılar. * Mme de Stael
Sayfa 113Kitabı okudu
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.