Akıcılığına kapıldığım, yazarın genç yaşına rağmen hayranı olduğum o kitap. Yaşına rağmen diyorum çünkü deneyimi bir hayli fazla olan bir yazarın elinden çıkmış gibi oldukça değerli bir kurgu Frankenstein.
Kitap ben de suçluluk, hüzün, merak, utanç duygularını uyandırdı. Sanki kocaman bir suçluluk ve utanç kitabıydı. Baş karakter Dr. Victor Frankenstein'ın duygu durumları öyle güzel işlenmiş ki kendini mağdur olarak anlattığı hiçbir durumda hak vermedim. Yaptığı işlerin sonuçlarını göze almadan yapıyor, sonucuyla karşılaşınca da 'vah efendim ah efendim ben ölümü hak ediyorum.' Ölseydin o zaman Victorcuğum.
Hiçbirimiz bir canlı yaratıp daha sonrasında da bu çok çirkin, kesin ruhu da bir iblis kadar kötüdür demiyoruz. Gençlik hatasına vuruluyor, yaşamayı ben de hak ediyorum diyor ancak Henry dışında gerçek bir arkadaşı da yok. Bence insanları küçümseyen biriydi, ta ki başına gelen bu musibete kadar.
İnsan, dünyaya bir çocuk getirdiğinde onun tüm sorumluluğunu üzerine alır. Yarattığın canavar da bir nevi sana bağlı. Sen ise onu ilk andan itibaren terk ediyorsun. Sonra ipin ucu seni bulunca tüm suçlu canavar oluyor.
Açıkçası kitap boyunca Victor için empati kuramadım. Canavar için bir hayli üzüldüm. Bunları yaşayacağına hiç varolmasa daha iyiydi. Bir de Victor'u haklı çıkarmak için canavarı katil yapmak, daha da üzdü açıkçası.
Güle güle şekilsiz canavar