En ilginç bulduğum eserlerden bir kaçı arasına girdi. Başta önyargıyla başladığım ama sonrasında beni o derin dünyası içine alan mitolojik evrenle tanıştım. İnan, baştaki mitolojik öykülerin ardından hemen hemen her gün yaşadığımız sıradan insanın kendi mitlerini sarsıcı şekilde ele almış. Kaliteli bir üslupla anlatılmış damardan öyküler.
Antik dönemlerin, korkular üzerinde yeşermiş tanrıları. İnsanlar her daim korkularından ve güvenlik duygusundan ötürü sürekli güçlü buldukları bir şeylere inanma ihtiyacı duymuştur. Antik Yunan döneminde bunlardan biridir. Aslında anlamak basit insanlar kendi aralarındaki ilişkileri, devleti ile olan ilişkisi ve diğer milletlerle olan münasebetlerini düzenlemek için bir takım yasalara ihtiyaç duymuştur. İşte burda yasaları kimler yapmalı nasıl olmalı gibi sorular eni sonu tanrıları yaratmıştır. Antik Yunanın tanrı ve tanrıçalarını detaylı bir şekilde tanıyacağınız güzel bir eser.
Çok güzel ve çok özgün bir kitap olmuş. Mitolojik Tanrı’larından yola çıkarak günümüze uyarlanmış hikayelerle kitabı harmanlamış. Beğenerek bir solukta okunacak bir kitap.
Düştü cansız başı Apollonun kollarından yeşil çimenlere, lekeledi üç damla kan toprağın can yeşilini ecel kırmızısına. Filizlendi o anda kanın ve toprağın birlikteliğinden, ölümle doğuşun dölünden, bir sümbül çiçeği tıpkı Hyakinthos’un görkeminde.
Her gün geçirirdi pençelerini Prometheus’un bedenine acımasız akbaba koparıp yerdi ciğerini akşama kadar. Kavuşurdu ciğeri eski haline ertesi sabah yenilerdi kendini.
Affetmedi Tanrı’lar tanrısı Zeus Prometheus’u verdi ona cezaların en büyüğünü, sonsuza çiviletti onu hiçbir varlığın ayak basmadığı uçsuz bucaksız uçurumun kıyısına.