Sabahla akşam arasında, başımıza gelecekleri bilerek, çoktan beri burgu gibi düşüyorduk. Yok, yasa yok; ölçü de yok. Merkez yok. Ne birlik, ne zaman, ne de uzam.
Hep yolumu yitiriyorum
Saçı sakalı kıpkısa
Bir yüz gezdiriyorum bugün
Ve dedemin kafatasını
Üzülmüyorum bunlardan
Yıkıcıları çağırıyorum
Gömün ulan çocukluğumu
Ailemi alışkanlıklarımı
Bir gar yerleştirin alana
'Ya da boş bir yer bırakın
Kurtulsun diye soyum sopum
Gürültü çıkarmalı çıkarmayı göze almalı
Her şey renk sevinç ışık patlama
Ağzımda eriyen
Güneş pencerelerinde çiçekleniyor yaşama
Yetkinim
Sokağa düşüyorum yarı saydam
Sen ne söylüyorsun, arkadaş
Gözlerimi açamaz mıyım ben?
Altın ağız
Şiir girdi araya
Döndüm Quartier Latin’e
Gençliğimde olduğu gibi
Bitti sanıyordum o üzünç
Uyanmamıştı da yeniden
Umutsuzluklarım düşlerim
Yaptıklarım on sekizinde
Verilmedi evlerin yemi
* Kişisel notum en aşağıda...
Avrupa’daki moda akımlarını bilmiyor
Maviye çalan kıvırcık kara saçlarını yukarı kaldırmış da mercan iğnelerle tutturmuş japonlar gibi
Dirseklerine değin çıplak
İpek kimonosu altında
Sert dudaklar
Süzgün gözler
Düz burun
Parlak bakır rengi ten
Ufak göğüsler
Dolgun kalçalar
Bir sevinç bir edim canlılığı diriliği
Genç sevimli bir hayvan bakışı var onda
Bilgisi : Yürüyüş dilbilgisi
Kitapta o denli uzun; sürreal, fantastik, hayallenmiş düzyazı metinler ve şiirler var ki, hepsi de kırpılmayacak denli nefis bir anlam bütünlüğü içeriyor. O yüzden, okuduğum birçok şiirini ve metnini buraya iletilemiyorum. Paylaşmak istediklerimi de azami şekilde ya da hiç kırpmayarak paylaşıyorum. İnanılmaz metaforlar var. Şairler için tam beslenebilecek bir vaha, bir şiir evreni var CENDRARS'ın...
Nedir Sevgi o benim sevgimin adı?
Giriyorum. Bir iğne buluyorum lâvaboda
Unutulmuş saçlar bir köşede
Ya da bacanın
Mermeri üstünde ya da düşmüş
Döşemenin bir çizgisine
Arkasında konsolun
Ama adı Sevgi nedir sevgimin adı
Aynanın içinde?