Şehirler bizim fıtratımızı bozuyor. Düşünme kabiliyetimizi öldürüyor. Bilim dediğiniz şey nedir? Kalemlerinizi, kağıtlarınızı bırakın, koşun doğaya, açılın, paslı kafalarınızı terkedin, tabiat sizi eğitecektir.
Bir insan penceresinden ağacın yeşil ışığını görmek, yaprakların rüzgarda hışırdamasını işitmek, toprağın kokusunu ciğerlerine çekmek yerine karşı evin kirli duvarlarını seyretmeyi neden tercih etsin? Neden tabiatın güzelliğine bu kadar düşmanız?
Bu şehrin basılır hep aynı şekilde coğrafya kitaplarına resmi
Dört çesit yazılır fakat bu resmin altına ismi:
KONSTANTİNİYYE, KONSTANTİNOPL, DERSAADET, İSTANBUL
Peki bir "mazi hasreti" neden her adım başında bizi yokluyor?Onu her ekarte etme girişimimiz,bir türlü daha iyisini ortaya koyamadığımız için yine mazinin kucağına çekilmemizle sonuçlanıyor.Ahmet Hamdi Tanpınar bu durumu erkenden sezmiş ender düşünürlerimizden birisi.Bir yazısında "Mazi bizi niçin bir kuyu gibi kendisine çekiyor?"diye soruyor ve cevap olarak onun yerine daha iyi,daha nitelikli ve daha kalıcı ve maziyi bugünden kopartmayı değil,ona yeni bir ruhla eklenmeyi amaçlayan verimli bir terkibi başaramadıkça "mazi hasreti"nin etkisinin daha uzun süre üzerimizden eksik olmayacağını söylüyordu.
Demek ki,şehir iki imkânın kesişim noktasında yer alıyor:Hem tabiatın içerisinde bulunacak zorunlu olarak hem de tabiatın bir parçası olmayacak;orada tabiatın ritmine insanın kendisini kaptırmadan yaşayabileceği,insanî bir ritim kurabileceği ayrı bir mekan oluşturacak.