Hazan (sonbahar), bize ikinci müjdeyi veriyor. Bu müjde okuma günlerinin geri dönüşüdür. Kışın uzun gecelerinde yazdan biriktirilen eserlerin tedkik edilmesi gerçekten çekilir.
Sonbahar... Şairleri ağlatan, verem düşkünlerine serilmiş ince dünyanın peri yüzlü güzellerinin çehrelerine benzeyen, ağaçlıklar arasında gezinirken ayaklar altında çıtırdayan yaprakların manasız ifadesiyle hükümet adamlarını düşündüren bu üzüntülü mevsim yine geldi.
"Sevgili Cananım"
Beni sönmez ateşlerde yakan o baştan çıkarıcı gözlerini görmeyeli kalbim cehennem alevleriyle harab oldu. Yanıyorum, o günden beri yanıyorum.
Aman ne çarşaflar! İnsan temasa ile doyamıyordu. Elektrik alevi, yanar döner, akşam güneşi, parlak nefti. Bu rengarenk güzellik, işve ve naz arttıran yürüyüşlerle giderken bir ses daha duyuldu.
Her sabah gül ağacında şebnem araştırmasıyla mazlumların yenilenmesinde şevklenmeye bahane arayan şairlerimiz galiba her seher sicim gibi düşen yağmura tutularak bu ilhamı yok eden kırbacın tesiriyle bütün bütün dilsiz oldular.
Ne dersiniz? Baharın uğurlu günleri, birbirini kovalayan yağmurlarla doğa, canlılığını ve güzelliğini yitirerek, sümbülleri perişan, yanakları solgun ve ağlamış bir genç kız güzelliğini andırmadı mı?