Fiziksel acıyı göğüslemek kolaydı. Nasılsa bir gün geçerdi. Yüzündeki ifadeye de sahip çıktığında acını kimse göremezdi. Ama ruhunun çektiği acı, zihnini de yanına alıyordu. Beyin hasar aldığında... İşte o zaman insan kendini tanıyamaz hâle geliyor, mantık denen şey ne zaman döneceğini bilmediğin bir tatile çıkıyordu.
Ne garip... Varoluş; bedenden akıp giden her damlaya böylesine şaşırtıcı bir kolaylıkla sona yaklaşırken gelecek planlarının her biri buharlaşmış, geriye sadece anıları kalmıştı.
Genç adam sertçe, "Aşk bu!"dedi. Elini onun ağzının üzerinden çekti. "Kenarında köşesinde başka bir şey aramana gerek yok! Keşke alay ediyor olsaydım. Ve sana böyle ürkütücü bir şekilde tutulmasaydım. " Parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Bu... Muhtaç hissettiriyor. Aciz, ürkek ve zayıf... Ama aynı zamanda anlamadığım bir şekilde güçlü de hissediyorum. " İçine çektiği derin nefesi gürültüyle dışarı verdi. "Karışık bir yumak işte!"
Hızla tokalaşıp, kafalarını tokuşturdular. Süheyla homurdandı. Bu hareketi yapan gençleri çoğu kez görmüş ve anlam verememişti. Tıpkı genç kızların birbirleriyle karşılaştıklarında yanlarında bir adam öldürülüyormuş gibi ciyaklamalarına anlam veremediği gibi ...
"Sizi öldürmeyi düşündüğüm ilk anda bunu yapmalıydım! İnsanların üzerindeki genel etkim ülsere neden olmak! Siz ise âşık oluyorsunuz... Sanırım sırf bunun için bile bir şansı hak ediyorsunuz!" Genç kadının yüzünde kurnaz bir ifade, dudaklarında haylaz bir gülümseme belirdi. "Ama en azından abinizin ülser olacağına garanti verebilirim!"