Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Senin İçin Ey Demokrasi

Necati Cumalı

Senin İçin Ey Demokrasi Gönderileri

Senin İçin Ey Demokrasi kitaplarını, Senin İçin Ey Demokrasi sözleri ve alıntılarını, Senin İçin Ey Demokrasi yazarlarını, Senin İçin Ey Demokrasi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Asılan 3 Vekil, Kanlı Perşembe'de Katledilen 3 Vatandaşın Karşılığıydı
Liseden arkadaşım Demokrat Partili eski bir milletvekilinin bir sözü aklıma geliyor. 27 Mayıs öncesi, 28 Nisan olaylarından söz ederken; "Ne yani bu gürültü patırdı? Topu topu ölen üç kişi!" Donmuş kalmıştım. Koestler, İspanyada Ölüm Güncesi'nin başına Malraux'nun şu sözlerini almış: "Bir hayat hiç bir şey değildir. Ama hiç bir şey de bir hayat değildir." Batı düşüncesi hiç bir şeyle ölçülemeyecek değerde görür insan hayatını. Politikacının alafrangası ise oltaya gelen palamut yerine koyar.
Sayfa 139 - 3. baskı - Mayıs 1997
Akademiyi Bilim Üretmek Yerine Teknik Eleman Yetiştiren Lise Yaptılar
Batı'lılaşmaya çalışırken aşırma (intihal) kitaplara imza atan bilim adamları yetiştirdik. Batı'lı bir düşünürün aklından bile asla geçirmeyeceği bir ayıp, töre dışı bir iştir bu. Ama biz ayıplamıyoruz bu türlü bilim adamlarımızı. Hoş, buna gelinceye kadar daha neleri ayıplamıyoruz. En başta bizi yönetenlerin bizi insan yerine koymamalarını ayıplamıyoruz. Yalancılıklarını, iki yüzlülüklerini ayıplamıyoruz. 5 Şubat 1971
Sayfa 139 - 3. baskı - Mayıs 1997
Reklam
Marksizm'in Tarihsel Materyalizm Anlayışı
Marksizm, adıyla sanıyla, tarihsel olayları materyalist açıdan değerlendirmek demektir çünkü; Marksistim diyen biri, toplumsal olayları tarihte siz biz diye ayırır, işin içine duygu karıştırırsa daha söze başlarken şaşılaşır, teorisinden ayrılır.
Sayfa 137 - 3. baskı - Mayıs 1997
Sermaye Sınıfının Kamu İhalesinden Koparılmaları, Sistem Değişirse Olur
Yassıada'da, Demokrat Parti yöneticileri, memleketi görünmez bir ağ gibi saran bu küçük diktatörler şebekesinden koparılmış olarak yargılandı, gerçek suçlu, bu küçük diktatörler ise tahtlarında kaldılar. Politikaya atılan kimi kişilerin şimdi de gözünden kaçan budur. Doktrine dayanmayan, sömürme, çıkar esasına göre gelişmiş bu partilerin kadroları içinde, bu partilerin başına geçmekle, bu küçük diktatörlerle onları besleyenlere söz geçirebileceklerini sanırlar. Bu küçük diktatörlerin buyruklarına boyun eğmedikçe, geçtikleri yerde bir saat kalamayacaklarını anlamak bilincinden yoksundurlar. Bunun içindir ki, muhalefet dönemlerinde ne derlerse desinler, hangi hakları savunurlarsa savunsunlar, bu küçük diktatörlere dayanarak iktidara gelecek her parti başarısızlığa, halkın önünde yalancı çıkmaya hüküm giymiştir. Memleketimizde, bu küçük diktatörlerin saltanatına son verecek, köklü dönüşümler gerçekleştirilmedikçe, kurulacak her iktidar halka karşı olacak, demokrasi gelişmeyecektir. Temmuz 1965
Sayfa 136 - 3. baskı - Mayıs 1997
Kamucu Sermaye Sınıfının Burjuva Diktatörlüğü Siyaseti Yönlendirir
O zamana kadar küçük bir grubun elinde olan çıkarların dağıtılmasında, çekişen iki parti arasında bir cömertlik yarışıdır başladı. Yarış büyük lokma yarışıydı. İki partinin de oy simsarları o lokmayı kapabilmek için koşuyorlardı. Halk da, bu toprak ağalarının, toptancıların, yüksek aylıklıların yarışına, sonunda eline ne geçeceğini düşünmeden katılarak yan tutuyordu. 1950'ye kadar C.H.P. iktidarı nasıl bu oy simsarları, küçük diktatörler elinde memleket haritasını saran bir diktatörlük durumuna geldiyse, 1950'den sonra eş soydan oy simsarları, küçük diktatörler elinde, Demokrat Parti iktidarı da bütün yurdu üstünde soluk alınamayan korkunç bir diktatörlük durumuna getirdi. 1950 öncesinin C.H.P. yöneticileri nasıl bu küçük diktatörlere baş eğmek zorunda kalmışlar, bu küçük diktatörlere partileri saflarında en geniş yetkileri bağışlamışlarsa, 1950 den sonra gelen Demokrat Parti yöneticileri de, bu küçük diktatörlerin elinde birer oyuncak oldular sadece. Suçları, kusurları, bu diktatörlere baş eğecek yaradılışta olmalarından, ya da bu küçük diktatörler arasından seçilmelerinden geliyordu.
Sayfa 135 - 3. baskı - Mayıs 1997
Oy Avcılığından Diktatörlüğe Uzanan Demokrasi Rampası
Ağzına bir parmak bal çalanlar kendi kilerlerine küp küp bal indiriyorlardı. Her mahallede bir kişi milyoner ola dursun, 999 kişi lokmasının gittikçe daha da küçüldüğünü görüyordu. Oyun ne derece değerli bir mal olduğu anlaşılmış, yukarda saydığımız çıkarcılar aradıkları silahı ellerine geçirmişlerdi. Toptan oy simsarıydılar artık. Mühür onların elindeydi. Kanun yönetmelikler ne derse desin, bu gibiler «olacak!» dedi mi, kararnameler değişiyor, kaymakamlar sürülüyor, karakol onbaşıları değişiyordu. Giden kaymakam, giden onbaşı, gittiği yerde bu gibilerin önünde baş eğmedi mi aradan iki üç ay geçmeden kendisine yeniden yol görünüyordu. Küçük oy simsarı, daha büyük oy simsarının kapısını çalıyordu: «Ağabey, diyordu demir gibiyiz! Evvel Allah kaleyiz kale! Öbür partilere bizden tek oy yok!». Büyük oy avcısı koltuğuna daha bir rahat yerleşiyordu. Açıyordu kesenin ağzını: «Dile benden ne dilersin!» Öbürü: «Partiye bu kadar koştuk, bu kadar emek verdik, diyordu. Bir hayrını görelim.» Alıyordu istediğini. Yönetim kurulu üyelikleri, ithalat müsaadeleri, krediler, tahsisler, belediye arsaları, kısacası ne koparabilirse. Çok partili dönem bizde böyle başladı.
Sayfa 135 - 3. baskı - Mayıs 1997
Reklam
Halk Tembel Olmayı Seçtikçe Sopasını Eksik Etmeyecek Sadistler Daima Bulunur
Demokrat Parti ise Tek parti döneminde kendisini canından bezdirenlerin hık demiş burnundan düşmüşlerdi, denize düşen yılana sarılır örneği böyle iktidara getirdi. Ne de olsa ortada değişen bir şey vardı. Bir zaman selamını almayanlar ayağına gelip oy istiyorlardı. Karganın gagasındaki peynire göz diken tilkinin tatlı diliyle köylere, iş yerlerine yaklaşıyorlar oy istiyorlardı. Ne güler yüzlü, babacan kişilerdi onlar! Halini hatırını soruyorlar, elini sıkıyorlar, sırtını sıvazlıyorlardı. Halk her neden şikayetçi ise "olacak kardeşim, olacak" diyorlardı. "Kredi verilecek, toprak verilecek, grev hakkı tanınacak, kaymakam değişecek, yargıç atılacak, karakol onbaşısı sürülecek! "Hele siz bize oy verin!" Halk oy veriyordu. Veriyordu da ne oluyordu?
Sayfa 134 - 3. baskı - Mayıs 1997
Ülke Tarihini 1. Ağızlardan Okudukça Aynı Yanlışları Görmek Çok Acı
Tek parti döneminde kadrolar doldukça, bu gibilerin bazıları açıkta kalmaya başladılar. Çok partili dönemin başlangıcına kadar açıkta kalan bu türlü çıkarcıların sayısı gittikçe arttı. Her köyde, her ilçede, her ilde, birbiriyle çekişen, çıkar, menfaat grupları türedi. Memleketimiz çok partili hayata bu çıkar gruplarının birbirleriyle boğazlaşmaya hazır oldukları bir durumda girdi. Halk siyasal çarpışmanın gerekli koşullarından yoksundu. Okutulmamıştı. Düşünce hazırlığı, program hazırlığı yoktu. Siyasal doktrinlerden habersizdi. Okuyanlar, bu çıkarcılara yanaşmadıkça, boyun eğmedikçe mesleklerinde ilerleyemiyorlardı. Üstelik de okuyanlar, okumuşluklarıyla, halktan ayrı bir sınıf olmakla öğünüyorlardı. Halk, bu türlü okumuşlarca hor görülmekten, çıkarcılar elinde ezilmekten, geçim sıkıntısından, topraksızlıktan, kredisizlikten, çalıştığı iş yerlerinde hakkını alamamaktan canından usanmış bir durumdaydı. Baştakiler olmasın da kim olursa olsun diyordu. İşte halk, tek parti döneminin açıkta kalan çıkarcılarının toplandığı Demokrat Partiye böyle sarıldı.
Sayfa 134 - 3. baskı - Mayıs 1997
Gerçekten Bir Ülke Neden Aynı Hataları Tekrarlamaktan Arlanmaz?
Devir tek parti devri, C.H.P. iktidarda mı, iyi hatırlayın, o günlere yetişmişlerse toptan Halk partili görünürlerdi bunlar. Çıkarlarına yan bakana dişlerini gösterirlerdi. Bizim genç cumhuriyetimizi bir halk yönetimi olmaktan çıkaran, genç demokrasimizi düşünceden yoksun bir kemik kavgası haline getiren bu gibiler oldu. Vatandaşlar arasında ikiliklerin, düşmanlıkların kaynağı bu gibilerin katından kaynadı. Astıkları astık, kestikleri kestik, yukarıya yalan haberler uçurup, 1946 ya kadar bu gibiler, en büyük illerden en küçük köylere kadar halkın canını burnundan getirdiler. Temmuz 1965
Sayfa 133 - 3. baskı - Mayıs 1997
Bir Ülkede Tarihi Sürekli Tekerrür Ettiren Lider ve Parti Fetişizmidir
Her ilde bu türlü en az yüz, her ilçede on, her bucakta üç beş adam bulacaksınız. Görünüşte büyük toprak sahibidirler, bankalarda payları vardır, yabancı firmaların temsilcisidirler, yerli ürünlerin alıcısıdırlar, kabzımaldırlar, ya da bulundukları yerde aylıklı, komisyonlu, yüzdelikli ne iş varsa kapışmış, paylaşmışlardır. Mesela sendika yöneticisidirler, resmi kurumlarda müşavirdirler, v.b. Gördükleri iş ne olursa olsun her şeyden önce particidirler bunlar. Üstelik te çoklukla hangi parti iktidara geçerse o partidendirler. Ya da memleketin iki büyük partisinden kendileri birine, oğulları, kardeşleri öbürüne kol atmışlardır. Temmuz 1965
Sayfa 133 - 3. baskı - Mayıs 1997
Reklam
100 Yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nde Serzenişler Hep Nasıl Aynı Kalır?
Durumunuzdan, yaşayışınızdan, memleketin gidişinden memnun değilseniz çevrenize bir bakın. Bugüne bakın, düne bakın, geçen yıllara bakın. Böyle böyle bugünden beş yıl, on yıl, yirmi yıl öncesine, hatırlayabildiğiniz kadar geride kalan yıllara inin. Başınızda dikilen bir takım asık suratlı, bencil, insafsız, çıkarından başka hak, başka kanun tanımayan kişiler göreceksiniz. Sanki herbiri başınıza ayrı bir bela kesilmiştir. Sanki onlar alacaklı siz borçlusunuz. Sanki onlar iyi siz kötüsünüz. Sanki onlar haklı siz suçlusunuz... Temmuz 1965
Sayfa 133 - 3. baskı - Mayıs 1997
Şimdi burada durmak düşünmek zorundayız. Nasıl oluyor da bir Milli mücadele ve Lozan kahramanını halk 1950'de sevilmeyen bir kimse olarak görebiliyor? Nasıl oluyor da 1946-50 yıllarının, kendisine umutlar bağlanan Liberal görüşlü demokrat bir lideri devraldığı bir düzenin başında on yıl geçmeden bir halk düşmanı olacak kadar değişebiliyor? 29 Temmuz 1965
Sayfa 121 - 3. baskı - Mayıs 1997
Bizim toplumsal düzenimizin, demokrasimizin ne olduğunu, hangi çizgiye vardığını anlamak için kitaplar karıştırmamız gerekmez. Yarım günlüğüne İstanbul'u gezmek, Türkiye'yi kimlerin yönettiğini, kimlerin egemen olup kimlerin boyun eğdiğini hiç bir sansürün yasaklayamayacağı, hiçbir yargı organının hüküm giydiremeyeceği biçimde açıklar anlayana. 27 Aralık 1970
Sayfa 73 - 3. baskı - Mayıs 1997
Cahiliye Döneminin Faizci Düzeni Atina Demokrasisi'ne Dayanır
Eski Atina Demokrasisi sömürü düzenine dayanırdı. Büyük toprak sahipleriyle alacaklılar, borçlularını köle olarak kullanırlardı. Atina'nın sınırlarının genişlemesiyle bu sömürü düzeni dışa kaydı.
Sayfa 6 - 3. baskı - Mayıs 1997
Batı'da Nevruz, Dionysos Şenliği; Mezopotamya'da Newroz, Kawa Şenliğidir
Çocukluğumuzun geçtiği kasabada, halkın, coşku ile Nevruz bayramını kutladığını anımsarım. Kadınlar erkekler en yeni giysileriyle kırlara giderler, yer içer, manilerle niyet çekerek, doğanın yeniden doğuşuyla umuda kapıldıklarını açığa vururlardı. Ege'nin birçok kentlerinde kutlanan mesir bayramları bu nitelikteydi. 31 Mart 1973
Sayfa 152 - 3. baskı - Mayıs 1997
18 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.