Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mu`tezile`nin Beş İlkesi

Şerhu'l Usûl'il Hamse

Kadî Abdülcebbâr

Şerhu'l Usûl'il Hamse Sözleri ve Alıntıları

Şerhu'l Usûl'il Hamse sözleri ve alıntılarını, Şerhu'l Usûl'il Hamse kitap alıntılarını, Şerhu'l Usûl'il Hamse en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Nitekim mesela Allah bir kuluna, hal ve gidişiyle o güne kadar kazandığı sevaplar sayesinde onun cennetlik olmayı hak edeceğini; ömrünü uzattığı takdirde ise onun irtidât edip küfre gireceğini ve ahiret kazançlarının tümünü kaybedeceğini kendisine bildirse, kul böyle bir durumda ölüm ile uzun süre yaşamak arasında muhayyer bırakılacak olsa, o uzun süre yaşamayı değil, ölümü tercih edecektir.
Sayfa 216 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
“İnsan ve cinlerden çoğunu cehennem için yarattık.” (7/179). Âyetin zâhirinden, Allah Teâlâ'nın cin ve insanlardan çoğunu cehennem ateşinde cezalandırmak için yarattığı anlaşılıyor. Halbuki ifadenin maksadı asla bu olmayıp, söz konusu ifade ile sadece onlardan cezaya müstahak olanlar kastedilmektedir.
Sayfa 262 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
Reklam
Haricîler, kebîre işleyenin (mürtekib-i kebîre) kâfir olduğunu iddia ettiler. Mürcie ise, kebîre sahibinin (sahibü'l-kebîre) mümin olduğunu savundu. Hasan el-Basrî ise, bu durumdaki bir kişinin mümin veya kâfir olmayıp “münafık” olarak adlandırılması gerektiğini söyledi. Onun talebelerinden olan Amr b. Ubeyd de başlangıçta hocasının bu görüşünü paylaşıyordu. Ders arkadaşı Vâsıl b. Atâ ise, büyük günah işleyenin “ne mümin, ne kâfir ne de münafık olduğunu, ona sadece “fâsık” denilebileceğini ileri sürmekteydi. Vâsıl'ın ashabından olan Ebû Hâşim Abdullah b. Muhammed b. El-Hanefiyye de bu görüşü Vâsıl'dan almıştır. Bu konuda Vâsıl b. Atâ ile Amr b. Ubeyd arasında bir münâzara cereyân etmiştir. Amr, Vâsıl'ın görüşlerini benimseyerek hocası Hasan el-Basrî'nin ders halkasını terk etti ve onun tarafına geçti. Bu sebeple kendisini “Mu'tezilî” (terk eden, uzaklaşan) diye adlandırdılar.
Sayfa 224 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Kādî Abdülcebbâr kendi kendine şu soruyu sordu: “Nazar, Allah’ı bilme yolunda vâciplerin ilkidir. Çünkü O, ne zaruri olarak ne de müşâhede ile bilinebilir. Bu durumda “zaruri ve müşâhede” ifadelerinin anlamı nedir?” sorusu şöyle cevaplanır: “Zarûret” sözlükte ‘ilcâ’ (zorlamak)” anlamına gelir. Nitekim Allah Teâlâ “Mecbûr edildiğiniz durum hâriç”17 âyetinde “zarûret” kökünü “ilcâ’ (zorlama)” karşılığında kullanmıştır. Örfte ise zarûret: “Kudreti dâhilinde bulunan şeyler cinsinden olması şartıyla, insanda iradesi dışında hâsıl olan şey” demektir. Bundan dolayı cinsi, gücümüz dâhilinde olduğu için “zaruri hareket” denilirse de, cinsi kudretimiz dâhilinde olmadığı için “zaruri renk” denilmez; mutlak olarak kullanıldığında “zarûret” kelimesinin anlamı budur.
Sayfa 78 - 1.ciltKitabı okuyor
Birisi sana kulların fiillerinin Allah'ın kazâ ve kaderiyle olup olmadığını sorduğu zaman, senin ona şu şekilde cevap vermen gerekir: Eğer kazâ ve kader ile yaratmayı kastettiysen, Allah bundan korusun. Kulların kusur ve gayretlerine bağlı oldukları halde, kulların fiilleri nasıl Allah tarafından yaratılmış oluyor? Çünkü dilerlerse onları yaparlar ve dilemezlerse de terk ederler. Ayrıca onlar şayet Allah tarafından yaratılmış iseler, kulların bunlar dolayısıyla medih, zem, sevap ve ikâba müstehak olmaları söz konusu olamaz.
Sayfa 720 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
İman; cevâz, sıhhat, tevehhüm, ıtlâk, tahliye, meşîet ve gayr-i memnu' oluşla gerçekleşmez. O, sadece kudretle gerçekleştirilir. Kâfire ise bu kudret verilmemiştir. Durum öyle iken, onun mükellef tutulması teklîf-i mâla yutâk (güç yetirilemeyen şeylerin insana teklif edilmesi) olur. Ve böyle bir teklif, âcizin mükellef tutulması düzeyine iner. Her akıllı kişi, bu durumda olan bir kişinin mükellef tutulmasının kabih olduğunu bilir.
Sayfa 172 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
Reklam
Nimet, “iyilik yapmayı amaçlayan bir fâilden, başkasına ulaşan her türlü meşrû menfaat” şeklinde tanımlanabilir.
Sayfa 126 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
“Biz, daha zâhid olanları taklid ediyoruz. Onları taklid etmek, başkalarını taklid etmeye göre bir ayrıcalıktır.” diyenlere: “Zühd ve inzivâ, hak yolda olmanın yegâne alâmeti değildir. Nitekim, bir kısım Hristiyan ruhbanlarını zühd konusunda en ileri noktada bulmanız mümkündür.” diye cevap veririz.
Sayfa 100 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Allah'ın bütün canlılara verdiği ilk nimet, hayat nimetinden yararlandırmak üzere olan "canlı" olarak yaratmasıdır.
Sayfa 136 - Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı YayınlarıKitabı okudu
Nitekim biri, ölmesi için bir çocuğu kar altında bıraksa, bizim ona kızmamız, imâte sebebiyle değil, çocuğun kar altına bırakılması veya koyulması sebebiyledir. Aynı şekilde biri çocuğu, Allah'ın yakması için yanan bir tandıra atsa, biz çocuğun atıldığı o tandırda Allah tarafından yaratılan “yakma” dolayısıyla değil; onu ateşe yaklaştıran veya tandıra atanı, yanma sonucunu doğuracak fiili yapması sebebiyle zemmederiz.
Sayfa 58 - T.Y.E.K.B.Y. / CİLT: 2Kitabı okudu
29 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.