Kitap inanılmaz boş. Sıkıcı anlamsız manasız gereksiz ki ancak 150 sayfa dayandım. Türk işi yerlati edebiyatiymis. Pehhh. Bu kitap bile olamaz. Anlamsız kelimeler bir arada. Manasız. Bütünlük yok kitapta
Serseriliğin bilgeliği mi yoksa bilgeliğin serseriliği mi? Roman bu sorulara cevap aramakla birlikte edebiyat severler için alışılagelmiş edebi dilin dışında farklı bir anlatım tarzı kullanarak kitap severlere sıra dışı bir okuma zevki tattırıyor.
Romanın giriş bölümünde yer alan karanlık ve puslu hava, gelişme bölümünde dağılarak olaylar daha aydınlık bir mecrada gelişmeye başlıyor.
Kullanılan dil itibariyle akla yer altı edebiyatı üslubunu hatırlatsa da roman, nev-i şahsına münhasır dili oluşturmayı başarıyor ve üslup, konuyu bağlamından koparmıyor.
Romanda yer alan aforizmalar aslında hepimizin aşina olduğu sokak kültürüne atıf yapmakla çoğu yerde insanı tebessüm ettirmeyi başarıyor.
Gerçek zamanlı olarak kaleme alınan bu eser, 60'lı yılların İstanbul'una ve İstanbul'lu denizcilerin yaşamına dair hoş dokunuşlar ve ufak da olsa siyasi göndermeler yapmayı da ihmal etmiyor.
Bir anlamda yerli "Fiğht Clup" diyebileceğimiz bu kitap, yerel çizgiler içerisinde evrensele uzanmasıyla türü itibariyle başarılı bir çerçeveye oturuyor.
Eleştirebileceğim husus ise final bölümü. Farklı ve çarpıcı bir son beklerken daha muğlak ve havada kalan bir kapanış, bende biraz hayal kırıklığına sebep oldu diyebilirim. Yine de son bölüm itibariyle genel akış çizgisini bozmadığını ve aslında kitabın ruhuyla uyumlu bir final yaptığını -zira serseriliğin bilgeliği hayatın içinden gelmesi ve ondan beslenmesi nedeniyle her zaman gelişmeye açık ve sonsuzdur- da eklemek gerek.
Baş karakterinin karanlık iç dünyasını, dış dünyanın aydınlığıyla harmanlayan bu eseri kitap severlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.
İyi okumalar..
“İstediğim kadar bilginin nimetlerinden faydalanırsam faydalanayım, unsurlarıyla ne kadar donanırsam donanayım şiiri öğrenememiştim. Onu anlatan ansiklopedi yok! Ruh işi! İnsanda varsa var, yoksa yok!”
“Çekilen ağ üzerine yansıyan ışıltı, dinini yaymaya çalışan naif peygamber adayının Kapadokya mağaralarında elinde dolaştırdığı yağlı çıradan çıkan kutsal ışık gibiydi.”
“Deniz, iskelenin altında hapsedilmiş tutsak! Gün gelecek, çeşitli balıklar, kabuklu deniz mahlukatları iskeleyi sırtlayıp havaya kaldıracak. Denizi özgürlüğüne kavuşturacak!”
Türk edebiyatına bilge serseri kavramını katmış, kitap içindeki yaşam manifestolarının tekrar tekrar okunup, gerekirse uygulanması gerektiğini ve her zaman Urumeli Hisarı'ndan çıkan o tozlu kitabın ve bilge serserilerin gerçekten varolduğunu unutmamamız gerektiğini düşündüren, özellikle metamorfoza uğramış Fare-tin karakteri ve düşkırıcılara dikkat etmemizi sağlayan, yazarı dayım olmakla beraber, bana göre Türk edebiyatında gelmiş geçmiş en iyi romanlardan biri.
“Bir şeylere, kime, niye ve neden küfrettiğimi bilmeden denize başımı çevirdim. Halimden anlayan deniz de öfkelenmiş, sabah buharını tüttürmeye başlamıştı.”
“ Bilge Serseri, altına ve üzerine serdiği gazetenin içeriğinin yoğunluğunu, serin bir sonbahar akşamı deniz kenarında bankta sızmak üzereyken, ısıtmasından veya ısıtmamasından anlar.”
“Hiçbir insan bilgenin bilgeliğinden, deliliğin bilgeliğine ilerlemedikçe, başta yaşamın trajedisi daha sonra komedisini hissederek gülen bir filozof haline gelmedikçe onun bir bilge olabileceğini düşünmüyorum.”