Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Osmanlı Toplumunda Devlet-Tarikat İlişkilerinin Gelişim ve Değişim Süreçleri

Şeyhler ve Şahlar

Zekeriya Işık

En Yeni Şeyhler ve Şahlar Sözleri ve Alıntıları

En Yeni Şeyhler ve Şahlar sözleri ve alıntılarını, en yeni Şeyhler ve Şahlar kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Meşihat arşivindeki kayıtlardan anlaşıldığı üzere dönemin tekke-tarikat olgusunun çok değiştiği, şeyhlik müessesesinin bir meslek, iş kapısı olarak görülmeye başlamasından da anlaşılmaktadır. Zira şeyhliğin tarikatın kendi içerisindeki hiyerarşik bir paradigmanın ürünü iken giderek bir devlet memurluğu gibi talep edilen, atanılan ve azledilen bir mesleğe dönüştüğü görülmektedir.
Şeyhler devlet tarafında iken her an yerel güçlerin safına geçebilmektedir bu onların her şeye rağmen korumaya çalıştıkları özerklik ile uzlaşma ve anlaşma konusundaki seküler becerilerinin de bir tezahürüdür
Reklam
Mistik güçlerle bezenmiş ihvan topluluğu üyelerinin nerede ve ne kadar olduklarının devlet tarafından hiç bilinemeyecek olmasının yarattığı kaygı, şüphe ve korkulardır. Yani müritlerin her yerde ama hiç bir yerde bulunmamaları meselesidir. Osmanlı devleti için devlet-tarikat ilişkileri aslında tasvirini yapmaya çalıştığımız bu gizemli şeffaf olmayan yapı ile hemen her şeyi ortada olan devletin eşitsizlik düzlemindeki ilişkisi şeklinde tezahür etmiştir. Devlet sayısını, gücünü, nüfuz alanını kestiremediği bu “Şeyh merkezli dini toplulukları“ göremediği ve bilemediği yönlerinden çok görünen ve malumat alınabilen yönleri üzerinden takip etmeye çalışmıştır. Bu takip yöntemlerinden en başlıcası bir şehir etrafında toplanan derviş, mürid ve sempatizan topluluğunun sayısal niteliğini izlemek olmuştur. Başka bir değişle “popülerleşme (bilinirlik ve kabul görme)-siyasileşme“ özdeşliği ile şeyhlerin etrafında toplanan kalabalıkla onun siyasi emelleri olduğu ya da olmadığı yolunda bir bağlantı ve özdeşlik kurulmuştur.
Sayfa 107Kitabı okudu
Zira devlet ve tarikatın her ikisi de dine dayanmış ancak her ikisinin dini algılarının birbirinden farklı olması ciddi sorunlar yaratmıştır.“ Sufilerin Tanrı’yı, yaratılışı ve varlığı anlamlandırma yönündeki düşünce pratikleri, sülûkları süresince edindikleri davranış biçimleri, zihin olgunlaşmaları ve yaşadıkları manevi haller, his ve heyecanlar, onları Tanrı’yı, alemi, hayatı ve toptan bir varoluşu anlamlandırmada toplumun diğer kesimlerinden farklı ve yetkin kalmıştır. Bu onların günlük hayattaki gelişmeler karşısında sergiledikleri tavır ve tutumlarında ve insan ilişkilerinde de görülür. Bu farklı inanç, düşünce, tutum ve davranışlar şüphesiz devletle olan ilişkilerde de kendisini göstermiştir. Corbin, bu durumu “her kim zahiri bakış açısından ayrılıyorsa siyasi kargaşa çıkardığı varsayılıyordu.“ diyerek izah etmeye çalışmıştır. Bu çatışma Bayramî Melâmilerinde olduğu gibi zaman zaman Kıyamlar, kıyımlar ve idamlarla sonuçlanmıştır.
Sayfa 106Kitabı okudu
Zaviyeler imparatorluğun en seçkin yerlerinde bulunmakta, çok uzak yerlerden gelen Kalenderî dervişlerinin buluşma mekanları olarak onların hizmetini görmektedir. Ricaut’a göre bu dervişler, İslamiyeti yaymak bahanesiyle İran’dan Moğolistan’a hatta Çin’e kadar seyahat ederek aslında casusluk yapmaktadırlar. Onlar doğu dünyasının en mükemmel casuslarıdır. Bu hizmetlerine rağmen devletin onlara pek de iyi gözle bakmadığı, bazen zaviyelerin gayri ahlaki olaylara sahne olmaları sebebiyle Köprülü Mehmet Paşa tarafından yıktırıldığı görülmektedir.
Sayfa 104Kitabı okudu
Tasavvuf meşrepleri gereği sürekli seyahat eden dervişler tek başlarına veya topluluklar halinde “mekansızlıktan gayrı mekan yoktur.”prensibiyle bellerine sardıkları keşkülleri ve ilginç kıyafetleriyle yeri aç, yarı tok bir şekilde ülkeler, şehirler, beldeler katetmişlerdir. 
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
Ancak devletle tarikatı aynı sosyolojik düzlemde birleştiren süreçlere rağmen, devleti tarikat karşısında çaresiz bırakan, korkutan ve kaygılandıran dolayısıyla bu özerk yapıların olası bir tehdit olarak algılanmasına sebep olan önemli hususlar vardır. Bunlardan birincisi, Şeyhin tartışmasız dini ve dünyevi bir lider olarak bütün saygınlıkları, hürmetleri ve coşkun bağlılık duygularını şahsında toplaması, başka bir değişle ihvan topluluğu için şeyhe biatin devlete/sultanı olandan çok daha öncelikli ve güçlü olmasıdır. İkincisi şeyhin dünyadan elini eteğini çekmiş mistik bir şahsiyet görüntüsü altında ne zaman alevleneceği hiç belli olmayan cezbeli bir takım ilahi yetilerle donatıldığına inanılması (Mehti, kutup vb.) Yani Şeyh’in şu an için iddiasız ama her an iddiada bulunabilecek bir potansiyele sahip olmasıdır. Mesela ilk başlarda amasya’nın Çat köyüne gelerek meczup bir çoban görünümünde olan baba İlyas burada kurduğu zaviyesi ile kısa sürede popüleritesi artarak büyük kitleleri etrafında toplayabilmiştir. Üçüncüsü, bir tarikat topluluğunun (ihvanın) diğer cemaat türlerinden çok daha güçlü bağlarla birbirlerini kenetlenmiş olmaları ve bu haliyle de Müslüman tebaanın oluşturduğu o büyük dini cemaatten (ümmetten) ayrılmış olmaları ki bu tebaa arasında siyasi ve politik bir bölünmüşlüğe zaman zaman zemin hazırlamıştır.
Sayfa 103Kitabı okudu
“Din, bu dünyanın ahiretten yönetilmesidir. Dinlerde asıl amaç öbür dünya gibi gösterilse de esas olan bu dünyanın yönetilmesidir.” Dinin ulema, tarikatlar ve devletler gibi örgütlü yapılarla temsil edilmesi, yasalaştırılması, gündelik hayatın hemen her alanına sokulabilmesi hep bu kabuldendir. Bizim tarikatleri formülüze etmek için ortaya koyduğumuz isim de (mistik lider) aslında bu dünya-öte dünya yaklaşımlarını kendinde toplaması amacıyla kurgulanmıştır
Sayfa 101Kitabı okudu
Nitekim kıyametçi, “Mehdici-Mesiyanik” hareketler, doğası gereği daha çok kaotik ortamlarda siyasi, askeri, sosyal, ekonomik buhranlar döneminde ortaya çıkmıştır.
Hazreti İsa’nın Hazreti Muhammed’den üstünlüğünü iddia ederek, Hûbmesihi (Hazreti İsa Muhibbi) olduğuna kanaat getirilerek idam edilen Molla Kabız, cennet ve cehennemi alaya alan yaklaşımıyla materyalist bir çizgiye yakın duran ve idam edilen Nadajlı Sarı Abdurrahman Efendi “Haşr ü Neşr’i ve farziyyet-i salât ü savmi inkar idüp hamri istihkal” ettiği gerekçesiyle hayatına son verilenlari Mehmet efendi gibi ulemadan oluşan şahsiyetler bile bu sürecin ağır bedellerini ödemekten kurtulamamışlardır.
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.