Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sinema ve Devrim

James Roy Mabean

Sinema ve Devrim Gönderileri

Sinema ve Devrim kitaplarını, Sinema ve Devrim sözleri ve alıntılarını, Sinema ve Devrim yazarlarını, Sinema ve Devrim yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Metz "insan bilimlerinin” genel projesine sadık kalır. Bu bilimler araştırma nesnelerini özerk kılar, birbirinden ve birbirine bağlayan ilişkilerden (sınıf mücadelesinden) kopararak ayırır. Çünkü bu bilimlerin reddettiği temel, net bir biçimde tarihsel materyalizmin temelidir. Bu açıdan Metz’in göstergebilimi bir istisna değildir ... İnsan bilimlerinin çoğalması, laboratuarlarında saklanmak isteyenler için gerçekten çok yararlıdır - onlar her zaman bir misafire bir sonraki kapıyı denemelerini, başka bir çekmeceye ya da rafa bakmalarını söylerler. Bu nedenle Metz şöyle söyleyebilir: “Bu düşünceler filmlerin yapısal analizinden çok genel epistemolojinin farklı sorunları olmalarının yanı sıra sinemasal yaratımın (ve izlerken alımlamanın) sosyo psikolojisini içerir."... Bu yolla ideolojik mücadeleyi yoğunlaşmış biçim içinde ifade eden sorun, sanki ideolojik mücadele kesin olarak her fılmsel sistemin oluşumuna müdahale etmiyormuş gibi, olur olmaz filmin önüne ya da arkasına, bir yerlere itilir.
Metz daha en başında Fransız dilbilimcilerin Saussure’den sonra adlandırdıkları biçimiyle sinemanın bir dil mi yoksa bir dilyetisi mi olarak değerlendirilmesi gerektiği sorunuyla yüz yüze gelir. Saussure’ün dil’i “karşılıklı iletişim amacına yönelik bir göstergeler sistemi” olarak tanımlamasından yola çıkan Metz sinemanın bir dil statüsünden
Reklam
Özgünlük, yenilik, eşsizlik ve bir kişiye mahsus olma burjuva sanatının en yüksek erdemleridir ve bu nitelikler çarpıcı ve şaşaalı bir biçim de sergilendiğinde dehanın ortaya çıkışı olarak değerlendirilir. Dahası Marcel Duchamp’tan bu yana bir sanat yapıtının icrasında bu niteliklerin açığa vurulması bile gerekmez; çünkü yaratıcı deha olarak
Bir burjuva filmin her öğesi dikkatli bir biçim de izleyiciyi gördükleri ve duyduklarına karşı eleştirel, analitik ve nihayetinde politik tutum takınmak yerine, güya yaşamdan bir parça olan bu seyrin “yaşanmış” duygusal deneyimine kendini kaptırmaya davet etmek üzere dikkatle düzenlenmiştir. Bir filme yönelik tutum neden politik olmalıdır diye sorulabilir. Elbette buna verilebilecek en iyi yanıt şudur: rasyonel analizden uzaklaşma pahasına duyguya kendini kaptırmaya davet, zaten bizzat filme para yatıran, çeken, dağıtan insanların politik eylemidir ve -başka bir politik eylem ve tutumla bu davetin karşısına çıkmazsa, genellikle farkında bile o l m a d a n - seyirci-dinleyici de bu politik eylem ve tutumların taşıyıcısı olur.Sinemanın kendisini duygusal olarak etkilemesine izin vererek - ve hatta sinemanın duygusal olarak etkili olmasını talep ederek - film -izleyicisi, kendisini, insanları duygusal olarak etkileyecek bir filme büyük miktarda para yatırabilecek herhangi birinin insafına bırakır. Ve böylesi bir yatırım için paraya sahip olan insanların da, film izleyicilerinin doğru yönde, yani servetin dağılımında büyük eşitsizliklerin var olmasına izin veren bir ekonomik sistemde yatırımcının avantajlı konumunu sürdürme yönünde etkilendiğinden emin olma hakları vardır. Kısacası sinema (ve ayrıca televizyon) hâkim -mâlik sınıfın sattığı burjuva düşlerinin pazarı­nı genişletmek ve aynı zamanda insanlan bir sınıfın diğerinin sefaleti pahasına ayrı­calıklar kazandığı ekonomik sistemi ciddi bir biçimde sorgulamaya dikkatlerini vermekten caydırmak için kullandığı ideolojik bir aygıt ya da silah işlevi görür
Eğer devrim gerçekten özgürleştirici olacaksa, baskılanmış olanın yalnızca duygusal intikamından çok daha fazlası olmalıdır. Ve eğer bir sinemacının devrimci özgürleşmeye kendini adaması, baskılanmış olanla yalnızca duygusal özdeşleşmeden ibaret değilse, o zaman sinemacının sinemasal pratiği seyirciye kendisini, seyircinin perdedeki karakterlerle özdeşleşme eğilimini duygusal olarak manipüle etmeye bel bağlayan bir biçim yerine, onun ussal ya da duygusal bütün insani yetilerinin ortaya çıkmasına yardımcı olan bir yolla sunmalıdır.
Elbette böylesi zorlayıcı ve politik olarak kışkırtıcı filmlerin sayısı, dünya çapındaki ticari film üretimi içinde okyanusta bir damla gibi kalmaktadır. Ancak marjinal ve politik olarak değişken küçük burjuva entelektüel sınıfının “yeni bir lezzet” arama işlevi nedeniyle zaman zaman -ticari sinema gibi, ürünlerin (filmlerin) büyük çoğunluğunun korkutucu düzeyde sıradan olduğu bir endüstri içinde bile - statükoya ciddi biçimde meydan okuyan bir filme eleştirel dikkat gösterilebilir ve bu dikkat o filmi bir tür kültürel ölçüt olarak tayin eder. Bu nedenle böylesi filmlerin etkisi potansiyel olarak çok önemlidir.Bununla birlikte burjuva basını ve küçük burjuva entelektüel dergileri genellikle potansiyel olarak yıkıcı filmleri, diğer tüm filmleri nasıl ele alıyorsa öyle ele alır. Böylece özel bir tüketim ürünü olarak para vermeye değer bir seyir sunup sunmadı­ğına göre değerlendirilirler ya da sinemanın başyapıtları panteonundaki yeri uyarınca eleştirel incelemeye maruz kalan bir film, açıkça militan özelliklere sahip olsa bile entelektüel sanat piyasasının metaa dayalı yapısı tarafından bir ölçüde asimile edilir. Ama bu yalnızca göreceli bir asimilasyondur ve siyasi olarak militan bir filmin yıkıcı gücünün hiçbir biçimde etkisiz kılınamayacağının altını çizerken dikkatli olmalıyız; aksine birbiriyle çatışan ideolojiler düzeyindeki mücadele çok etkili olabilir, çünkü burjuva ideolojisinin hâkimiyeti yaygın olsa da, hiçbir biçimde mutlak değildir. Burjuva ideolojisi asla saldırarak yıpratılamayacak, ezeli ve ebedi, zapt edilemez bir mevcudiyet olamaz
Reklam
Yaklaşık on dakika süren ilk sekansta kamera, MG spor arabalarının yapıldığı bir British Motor Corporation “model” fabrikasının montaj hattı boyunca yavaşça kayar. Bu arada ses kuşağın da en az üç farklı öğe vardır: Komünist Manifesto'dan kapitalist ücret sisteminde işçilerin sömürülmesini ve yabancılaşmasını lanetleyen farklı pasajlar okuyan
Godard için sanatın hedefi olan -şeylere, sözcüklere, kendimize ve toplumumuza yönelik- eleştirel farkındalıktır. Ama bu farkındalık yalnızca kendi içinde bir farkında olma değildir, çünkü Marx, Freud ve diğerlerinin belirttiği gibi, farkındalık durumların bizim üzerimizde egemenlik kurmasındansa, bizim durumlar üzerinde egemenlik kurmamızı sağlar. Ancak ne yazık ki hâlâ ortak iyi için bir arada çalışan kadınlar ve erkekler yerine, yalnızca iktidarları ve ayrıcalıklı konumlarını korumak ve genişletmek için diğer insanları yönetmeye çalışan insanların arasındayız. Bu türdeki insan için gerçek sanatçı ortadan kaldırılması -hatta Hafta Sonu’ndaki Emily Bronte gibi yakılması- gereken bir tehdittir. Am a başka bir şair, sanatçının kendimizi ve dünyayı rahatlatmada bize yardım etme görevini sürdürmek ve buna övgüler düzmek için öne çıkar.
Vahşet Tiyatrosu’nun ünlü kuramcısı Antonin Artaud, ilkel ritüelde insanın en yüce dışavurum biçimini gördü ve psikolojik melodrama yönelik 19. yüzyıl eğilimlerini tersine çevirecek yeni bir tiyatro yaratmak istedi, böylece tiyatroyu asıl doğasıyla -ritüelle - buluşturdu. Artaud’ya göre rasyonel diyalog aracı olarak sözcük tehlikeli ve
Godard bir filmi burjuvazi tarafından massedilmeye karşı korumanın iki temel yolu olduğuna inanır: birincisi seyir öğesini önem li ölçüde azaltmak ve İkincisi de filmi saldırganlık noktasına varan ölçüde küstah kılmak. Filmin temel kavrayışının yüksek bir seyir dozunu gerektirdiği Hafta Sonu vakasında Godard burjuvazinin duyarlılığına saldırmak için cinselliği çok daha tahrik edici düzeyde küstahça ele almadığı için pişmanlık duyar.Hafta Sonu’ndan bu yana sinema projelerini şekillendiren formülü sunarken Godard şunları söylem işti: Düşüncemiz, politik bir analizden yola çıkarak "senaryo’’yu yazmak ["senaryo" derken kuşkusuz tam anlamıyla geliştirilmiş bir senaryodan çok ‘tretman’ ya da çalışma notlarını kastettiğini varsayabiliriz] ve daha sonra da bazen şiirle bazen bilimle bazen de sadece filmle onu aktarmaktır. Filmin kendisi seyirlikten olmaktan giderek uzaklaşmalıdır, çünkü çok güçlü bir biçimde hissediyorum ki, ne kadar seyir sunarsanız, imha etmeye çalıştıklarınız tarafından o kadar massedilirsiniz. Hiçbir şeyi imha etmiyorsunuz, çünkü seyirlik tarafından imha edilen sizsiniz.