Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Sinema ve Felsefe

Dücane Cündioğlu

Sinema ve Felsefe Gönderileri

Sinema ve Felsefe kitaplarını, Sinema ve Felsefe sözleri ve alıntılarını, Sinema ve Felsefe yazarlarını, Sinema ve Felsefe yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Sözcüğün kök anlamı doğrudan değişmekle, değiştirmekle alâkalıdır. Abdal, halini kötüden iyiye, batıldan hakka, zahirden batına değiştiren, yüzünü yerden semaya çeviren demektir. Toprakta yeşeren bilgiyi de­ğil, bilakis toprağı yeşerten bilgiyi önemser abdallar. "Abdala malum olur!” deyişindeki abdal, Anadolu irfanının temsilci­sidir. Abdalan-ı Rum’dandır. Şamanın yerini almış olan halk bilgesidir. Doğru, abdal da kontrolsüzdür. Kontrol edilemezdir. Aklın bağların­dan bile isteye özgürleşmiştir çünkü. Gönlüne tâbidir. Tutkularına. Sevdalarına. Yalın ayak, başı çıplak yollardadır. Geleceği yoktur. Geçmişi de. Sahip olduğu tek şey ânıdır. Vakti. An değiştikçe değişir. Daima halden hale geçer. Makamdan makama. İbn’ul vakt’tir, ânın çocuğudur. Bir ânın ve her ânın çocuğu.
Kendiyle yüzleşmeyi kim göze alabilir? Elbette sadece değişimi umabilen! Hiçbir şey değişmeyecekse kişi kendisiyle niçin yüzleşsin? Niçin yüz­leşmenin o ağır yükünü taşısın?
Reklam
Yürümeyi ve koşmayı beceremeyenler, uçmayı da beceremezler. Bizleri uçabileceklerine ikna etmeye çalışanlar, öncelikle bize koşabildiklerini de göstermeliler.
Sanat eseri, kendisini, muhatabına, muhatabının insanı ve doğayı bildiği ölçüde ifşa eder. Biçimin bilgisine ulaşmak için afişe edilenden hareket etme zorun­luluğu vardır. İçeriğin bilgisine ulaşmak içinse arkada kalanı görmek gerekir.
Korunmaya muhtaç görünecek denli saf ve masum ruhlara, zanne­dildiği gibi, zırhsız dolaştıkları için değil, zırha ihtiyaç duymadıkları için kötülük bir zarar veremez. Ne zaman korunmaya muhtaç olduklannı anlarlar ve zırhlarını kuşanırlarsa, işte o zaman kötülük okları bedenleri­ne saplanmaya başlar. Düşmanın gözü, tabiatı gereği, çıplak bedenleri değil, parlak zırhları hedef seçer kendisine.
Özgür ruhların işidir sanat. Tıpkı dervişlik gibi.
Reklam
Bir zamanlar bizde cehl-i mürekkeb denirdi bilgisizliğin böylesine. İki katmanlı bilgisizlik. Hem bilmemek, hem bilmediğini bilmemek. Başka bir deyişle cehalet değil, gaflet. Yani kişinin kendinden habersiz olması. Bilmediğini bilmeyene ne öğretilebilir? Hiç.
Ne gülüyorsun, demiş ya Horatius, anlattığım senin hikâyen!
“Tanrı olmak kolay, asıl zorluk Muhammed olmakta!”
Sanatçı sanatıyla konuşandır; sanatı hakkında konuşan değil.
Reklam
Sonuç itibariyle, sıfatı insan olan varlık, hakikati iki şekilde düşlemliyor, niteliksel ve niceliksel olarak. Fizikçilerin dayanağı doğa. Matematikçilerin ise zihin. Buna muka­bil siyasilerin dayanağı güç, tüccarlarınsa para. Filozofların dayanağı us, sanatçıların esin. Biçarelere gelince, hani şu haklarında en çok konuşulup da en az anlaşılanlara, yoksullara, baldırı çıplak dervişlere, nur yüzlü delilere, tenhada kalmış şairlere, hakikat ateşini iki elleriyle avuçlayan abdalla­ra... onların dayanağı ise sadece tanrı. Bir tanrı.
Hayal yetisini denetim altına almak, tarih boyunca her iktidarın ih­mal edilemez ödevi olmuş, denetimsizlik ise kaçınılmaz olarak iktidar kavramının karşıtı haline dönüşmüştür. Yasadışılıktır çünkü. Sıradışılık.
1 + 1 = 1 Bir damla bir damla daha iki damla etmez, daha büyük bir damla eder. Tarkovski, Nostalgia (1983)
Geceyi siyahın yardımına başvurmadan gösterebilen adamdır Van Gogh.
Sayfa 177 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Kendi gerçekliğiyle yüzleşmeyi ve bu yüzleşmenin ağır bedeline katlanmayı göze alamayan kimselerin asla teşebbüs edemeyecekleri denli ağır bir ödevdir itiraf.
Sayfa 135 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
1.490 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.